Ana içeriğe atla

TEFSİR İLMİ VE TEMEL KAVRAMLARI

 TTEFSİR İLMİ VE TEMEL KAVRAMLARI

1- Tefsir İlminin Tanımı ve Amaçları

1.1- Tefsir İlminin Tanımı 

1. Tefsir, Kur’ân ayetlerinin okunuşlarını, manalarını ve delalet ettikleri hükümleri inceleyen ve bununla ilgili usul ve teknikler ortaya koyan ilimdir.

2- Tefsir ilmi, oluşturmuş olduğu alt disiplinlerle Kur’ân-ı her yönüyle inceler ve Allah’ın muradına uygun olarak açıklamaya çalışır. Mesela Kur’ân da yer alan kelime ve terkiplerin mecaz ve gerçek manalarını, ayetlerin nasihini - mensûhunu, ayetlerin sebeb-i nüzulünü, kapalı olan ayetlerin manalarını ve Kur’ân da yer alan edebi sanatları açıklayarak ayetlerin manasını Allah’ın muradına uygun açıklamaya çalışır. ÖRNEK: Bakara Suresi 189.ayet

3- Tefsir, Kur’ân-ı Arap olmayan Müslümanların da rahat bir şekilde anlayabilmesi için çalışma yapar. Çünkü her insanın kendi kutsal kitabını kutsal kitabının diliyle okuma imkânı olmayabilir. Bu nedenle Tefsir, Kur’ân-ı diğer dillere çevirerek ve açıklayarak farklı dillerde ki insanlara ulaştırır. Bu konuda tercümeler yeterli değildir. Çünkü Kur’ân’ın tercümesi, ayetlerde ki kelimelerin anlam zenginliğinden ve derinliğinden dolayı tam olarak Kur’ân’ın esas manasını verememektedir. 

4- Tefsir ilmi özellikle sahabe döneminden sonra uzmanlık gerektiren ve kapsamlı bir ilim olmuştur. Çünkü Peygamber döneminde sahabe, zaten Kur’ân ayetlerini anlıyordu ve anlamadığını peygambere soruyordu. Aynı zamanda ayetlerin sebeb-i nüzullerini de biliyorlardı. Bu durum sahabe döneminin son zamanlarına kadar devam etti. Ama sahabe döneminin sonlarına doğru ve sonraki zamanlarda Arap olmayan Müslümanların sayısı çoğaldı ve bu insanların ayetleri daha iyi anlaması için hem bu ayetlerin sebeb-i nüzulü hem ayetlerin çevirileri, manalarına hem de vahyin indiği ortam bilinmeye ihtiyaç hasıl oldu.

NOT: Hz. Muhammed ve Sahabe döneminde tefsir ilmi FİİLEN vardı ama ismen yoktu.

5- Tefsir ilmi uğraşan kimseye müfessir denir.

NOT: İlk Müfessir Hz. Muhammed’dir denilebilir.

1.2- Tefsir İlminin Amacı

1- Tefsir, Kur’ân’ın Allah muradına uygun bir şekilde anlaşılmasını amaçlar ve bunun için yöntemler ve teknikler geliştirir.

2- Tefsir, Kur’ân’ı Allah muradına uygun bir şekilde açıklamaya çalışarak ilahi mesajı insanlara tanıtmaya çalışır.

3- Tefsir, insan ile Kur’ân arasında sağlıklı ve canlı bir iletişim kurmayı hedefler.

1.3- Tefsire İhtiyaç Sebepleri

1- Hz. Muhammed Kur’ân’ın ilk müfessiridir. Onun vefat etmesi ve İslam’ın geniş coğrafyalara yayılmasıyla birlikte yeni meseleler ortaya çıkmıştır. Bu meselelerin çözümünde Kur’ân tefsirine ihtiyaç duyulmuştur.

2- Kur’ân her dönemdeki insanın yaşam rehberidir. Bu sebeple de onun doğru anlaşılması gerekir ki onun doğru anlaşılması içinde, Kur’ân içerisinde geçen kelime ve kavramların tam anlamıyla incelenmesi, Kur’ân’da yer alan teşbih, kinaye, mecaz vb. gibi edebi sanatların iyi bir şekilde kavranması ve bu edebi sanatların geçtiği ayetlerin incelenmesi gereklidir. Bu işlemler tamamen tefsir ilminin işidir. Bu nedenle de ona ihtiyaç duyulmuştur.

3- Kur’ân’da geçen ay, yıldız, güneş, gezegenler, kainatın işleyişi, dünya düzeni gibi konulardaki ayetlerin daha iyi anlaşılması için diğer bilimlerden faydalanmak şarttır. Bu da tefsir ilminin işidir. Bu nedenle ona ihtiyaç duyulmuştur.

1-               Tefsir İlminin Temel Kavramları

2.1- Tefsir 

1- Tefsir kelimesi, Arapça fe-se-ra kökünden tef’il kalıbından üretilmiştir. Sözlük manası «hastalığı teşhis etmek için idrara bakmak, bir şeyi beyan etmek, açıklamak, aydınlatmak ve keşfetmek» manalarına gelmektedir.

2- Tefsir kelimesinin Istılahi manası ise « Kur’ân ayetlerinin okunuşlarını, manalarını ve delalet ettikleri hükümleri inceleyen ve bununla ilgili usul ve teknikleri ortaya koyan ilimdir»

2.2- Te’vil

1- Te’vil kelimesi, Arapça e-ve-le kökünden gelmektedir. Sözlük manası                                      «Bir şeyi aslına, varacağı yere ve kaynağına döndürmek » manalarına gelmektedir.

2- Te’vil kelimesinin Istılahi manası ise «Bir ayetin muhtemel manalarından birini bir delilden dolayı tercih ederek ona göre açıklamaya çalışmaktır»

3- Te’vil, bir tercih ve istinbat olduğu için içtihadi bir faaliyettir.

4- Te’vil, bir ayete bir delilden veya sebepten yola çıkarak ayetin zahiri manası dışında Kur’ân ve sünnete uygun bir şekilde başka bir mana verebilir (YORUMLAYABİLİR).

5- Kur’ân’da yer alan müşkil ve müteşabih ayetlerin açıklanmasında te’vil yoluna gidilebilir. Fakat bu te’vil Allah muradı dışında olmamalıdır.

6- Tefsir ve Te’vil kelimeleri başlangıçta aynı manada kullanılırken daha sonra iki farklı kavram halini almıştır.

ÖRNEK: İmam Maturudi' nin eseri olan Te'vîlatü'l Kur’ân’da yer alan Te’vil kelimesi Tefsir manasındakullanılmıştır.

NOT:

Te’vil Yapmanın Şartları

1- Te’vile gidilen mana, ayetin delalet ettiği manalardan biri olmalıdır.

2- Te’vile gidilen mana, hiçbir ayete ters düşmemelidir.

3- Te’vile gidilen mana, şer’i bir delile dayanmalıdır.

NOT:

Tefsir ile Te’vil Arasındaki Farklar

1- Tefsir, Hz. Muhammed ve Sahabelerden geldiği için kesinlik arz eder ( Tefsir tevkifi/ilahi beyanlara dayanır)

1- Te’vil herhangi bir delilden dolayı lafzın muhtemel manalarından birini tercih etmek olduğu için kesinlik ifade etmez. (Te’vil bireysel içtihatlara dayanır)

2- Tefsir, ayetin lafzının gerçek anlamını ve konusunu beyan eder

2- Te’vil, lafızlarda kastedilen anlamları beyan eder

3- Tefsir, hakikate delalet ettiği için çoğunlukla tek anlamı vardır

3- Te’vil, yoruma müsait olması nedeni ile birden çok anlamı vardır

4- Tefsir, hakikat yoluyla ayetlerin lafızlarının zahiri manalarını ortaya koyar

4- Te’vil, ayetlerin lafızlarının içsel manalarını ortaya koyar

NOT:

Bir Müfessirde Bulunması Gereken Özellikler

1- Arap dilini iyi bilmeli

2- Kur’ân İlimlerine vakıf olmalı

3- Kur’ân’ın geneline hâkim olmalı

4- Sünneti iyi bilmeli

5- Ayetlerin nüzul sebeplerini ve nüzul ortamını iyi bilmeli

6- Dini ilimlerin yanı sıra sosyoloji, psikoloji, tarih gibi ilimlerden de haberdar olmalı

7- Sahabe ve Tabiin görüşlerini iyi bilmeli

2.3- Meal ve Tercüme

1- Meal kelimesi, Arapça  evl kökünden gelmektedir. Sözlük manası «Bir sözün anlamını yaklaşık olarak tercüme etmek » demektir.

2- Meal kelimesinin Istılahi manası ise «Kur’ân-ı Kerim’in kısa açıklamalarla bir başka dile çevrilmesine» denir.

3- Tercüme kelimesinin sözlük anlamı «Bir sözü bir dilden başka dile çevirmek, nakletmek» demektir.

4- Tercüme kelimesinin Istılahi manası ise «Bir sözün başka dildeki karşılığını bularak, anlamını yaklaşık olarak o dile aktarmaya» denir.

5- Kur’ân-ı bütün incelikleriyle, manasıyla ve maksadıyla başka dile aktarmanın imkânı yoktur. Bu nedenle onun çevirisini kısa açıklamalarla desteklemek şarttır. Bu nedenle Kur’ân’ın çevirisine tercüme değil de meal denir.

NOT: Tercüme ya da meal Kur’ân’ın yerini tutmaz. Bu nedenle de namazlarda kıraat olarak okunamaz. Çünkü Tercüme ve Meal Kur’ân’ın kendisi değil çevirenin Kur’ân'dan anladığıdır.

NOT: Kur’ân’ın mealine veya tercümesine Kur’ân demek okyanustan bir bardak su alıp hiç okyanus görmemiş kimseye bu okyanustur demek gibidir.

6- Tercüme yapan kimseye «Tercüman» veya «Mütercim» denir

7- Tercüme yapılış şekline göre kendi içerisinde 2 gruba ayrılmaktadır;

* Lafzi Tercüme (Harfi Tercüme): Bir metni bütün özellikleriyle başka bir dile aynen aktarılmasına denir.

* Manevi Tercüme (Tefsiri Tercüme): Bir metnin sadece mealini başka bir dile aktarmaya denir.

8- Tercüman veya Mütercim hangi tercüme çeşidini tercih ederse etsin asıl metnin anlam ve gayesine bağlı kalmakzorundadır ve çeviri yaptığı iki dilinde özelliklerini iyi bilmesi gerekmektedir.

9- Meal, Kur’ân’ın kendisi değil çevirenin Kur’ân'dan anladığı olması sebebiyle meallerde farklılıklar görülmektedir. Meallerde görülen farklılıkların sebepleri şunlardır;

Kur’ân ayetlerinde bulunan bazı kelimelerin çevrildiği dilde birebir karşılığı bulunmayabiliyor. Bu durumda bu kelimeye diğer dildeki yakın anlamlı başka bir kelime ile anlam verilmeye çalışılır. Bu durumda farklılığa sebebiyet verir.

Mütercimlerin farklı sosyal ve kültürel yerlerde yetişmeleri sebebiyle ayetleri anlama ve ifade etme şekilleri farklılıklara sebebiyet verir.

İnsanların algılama düzeyi ve ifade etme gücü farklıdır. Bu Kur’ân’ı meal eden kişiler içinde geçerlidir. Bu da meallerde farklılığa sebebiyet verir.

* Ayetlerde anlam zenginliği ve derinliği mevcuttur. Meal yapan kimseler bu anlam derinliği ve zenginliği olan ayetlerin anlamlarından farklı olanları tercih etmelerinden dolayı meallerde farklılık oluşur.

2-               Tefsirle İlgili Diğer İlimler ve Terimler

1- Kur’ân’da ki ayetlerin maksadı genel mahiyette anlaşılır yapıdadır. Ama ayetlerin tamamı da muhkem değildir. Müteşabih ayetler, bazen bir ayet bazen bir hadis bazen de bir sözlük yardımı ile maksadı anlaşılabilir hale getirilmiştir. Ayetlerin bu şekilde başka bir yardımcı ile açıklanması, Müslümanları bu yönde çeşitli çalışmalara itmiştir. Bu çalışmalar zamanla «Ulûmu’l Kur’ân» adı verilen ilimlerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.

2- Hz. Muhammed döneminde Ulûmu’l Kur’ân çalışmalarına gerek duyulmamıştır. Çünkü bu dönemde Kur’ân ile ilgili soruların tamamına Peygamber yeterli düzeyde cevap veriyordu. Fakat Peygamberin vefatıyla Kur’ân’ı açıklama görevi sahabeye düştü. Sahabe de sebeb-i nüzullere, ayette geçen kelime manalarına, sorulan ayetleri açıklayan başka ayetlere, Peygamber açıklamalarına (Sünnete) ve Arap dili ile ilgili delillere dayanarak ayetleri açıklıyordu.

NOT: Sahabe, Kur’ân’ın istinsahında yanlış okumaları önlemek amacıyla Resmu’l Mushaf’ı özenle korumuştur.

3- Sahabe döneminin sonlarına doğru İslam Coğrafyasının genişlemesiyle yeni Müslümanlar ortaya çıktı ve bu insanlar Kur’ân’ı okumakta ve anlamakta zorluk yaşadılar. Bu dönemde bu insanların, Kur’ân’ı rahat bir şekilde okuyabilmeleri için lügat, rivayetler, isrâiliyyât, kıraat, Kur’ân’ın fazileti ve ahkamına dair çalışmalar hız kazandı. Bu alanda eser niteliği taşıyabilecek ilk eser Hicri I. asırda Hasan el-Basri’den geldi. Hasan el-Basri, Hz. Muhammed, Sahabe ve tabiinden rivayet edilen tefsire ait rivayetleri bir araya toplamıştır.

4- Hicri II. asırdan itibaren Kur’ân ilimleri ile ilgili eserler yazılmaya başlandı;

Ø     İbn Şihab ez-Zühri  --- Tenzîlu’l Kur’ân

Ø     Mukatil bin Süleyman--- el-Eşbah ve’n Nezâir fi’l Kur’âni’l Kerim

5- Hicri III. asırda; Kur’ân’ın dil ve içerik üstünlüğü, kıraat, vücuh ve nezâir, nasih ve mensuh, müşkilü’l Kur’ângibi konularda çalışmalar gerçekleştirildi ve ahkam ayetleri çeşitli bakış açıları ile yorumlandı.

6- Hicri III. asrın sonları ve Hicri IV. asır başlarında; Hicri III.asırda yapılan çalışmalara, Sebeb-i Nüzul, Muhkem ve Müteşabih, Huruf-i Mukattaa, Kıssalar ve yeminler gibi konularda yapılan çalışmalar eklenmiştir.

7- Hicri V. Yüzyıldan itibaren Kur’ân ilimlerini inceleyen usul kitapları yazılmaya başlanmıştır;

Ø     İbnü’l Cevzî --- Fünunu’l-Efnân fî Ulûmi’l Kur’ân

Ø     Zerkeşî --- el- Burhan fî Ulûmi’l Kur’ân

8- Kur’ân’ın doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için eskiden günümüze kadar gelen Kur’ân ilimlerinden iyi bir şekilde yararlanmak gerekir.

3.1- Mekkilik ve Medenilik

1- Mekke ve çevresinde inen ayetlere «Mekki» ayetler denir

1- Medine ve çevresinde inen ayetlere ise «Medeni» ayetler denir.

2- Mekki ayetler, çoğunlukla muhataplara «يا ايها الناس» ifadesi seslenir ve ayetler genellikle geçmiş ümmetlerin hikayelerini içerir

2- Medeni ayetler, çoğunlukla muhataplara «يا ايهاالذين امنوا» ve «يااهل الكتاب» ifadeleri ile seslenir

3- Mekki ayetlerde, ayetler ve sureler kısa, ifadeler veciz ve vurguludur ve sure başlarında kasem sıklıkla kullanılmıştır. Mekki ayetlerde, Müşriklerin Müslümanlara yaptığı işkencelerden ötürü, Müslümanlara direnç ve sabır tavsiye edilir.

3- Medeni ayetlerde, ayetler ve sureler Mekki ayetlere göre daha uzundur. Bu ayetlerde ifadeler vecizdir. Medeni ayetlerde amaç örnek toplum oluşturmaktır.

4- Mekki ayetlerde konular şunlardır;

Tevhid, iman, Allah’ın azameti, Allah’a itaatın gerekliliği, Ahlak konuları (Anneye – Babaya saygı – Zinanın Haramlığı – Zayıfın yanında olma vb.) ve kıyamet gününe iman vb.

4- Medeni ayetlerde konular şunlardır;

Toplumsal hayatı düzenleyen kurallar, münafıklar, ehl-i kitapla ilişkiler vb. 

Bu ayetlerde Müslümanların ibadet hayatı da düzenlenmiştir. (Namaz hariç diğer ibadetler bu ayetlerde farz kılındı)

5- Kur’ân’ın ¾’nü Mekki ayetler oluşturur.

5- Kur’ân’ın 1/4’nü Medeni ayetler oluşturur.

NOT: Ayetlerin ve Surelerin indiği ortamı bilmek, Kur’ân’ın doğru anlaşılmasına yardımcı olur. Böylece dini hükümlerin daha kolay anlaşılması sağlanır.

3.2- Esbab-ı Nüzul (Ayetlerin İniş Sebepleri)

1- Peygamber zamanında meydana gelen, bir veya birkaç ayetin yahut surenin inmesine sebep olan olay, durum ya da Hz. Muhammed’e sorulan soru demektir.

2- Kur’ân-ı Kerim’in büyük bir çoğunluğu herhangi bir nedene ya da soruya bağlı olmaksızın nazil olmuşken bir kısmı ise belli bir nedene bağlı olarak inmiştir. Bu nedenlerden bir tanesi ise sorulan sorulardır

Ø     Sorulan sorular genellikle ashab tarafından öğrenme amacıyla ve Ehl-i kitap tarafından ise güç duruma düşürme ya da İslam ile alay etme amacıyladır.

Ø     Sorulan sorulara inen ayetlerin amacı muhatabı eğitmektir.

ÖRNEK: Hz. Muhammed’e hem samimi bir şekilde merak edenler tarafından hem de Hz. Muhammed’i sınamak isteyenler tarafından «Kıyametin ne zaman kopacağı» bilgisi sorulmuştur. Bu soruya cevap olarak ise Ahzab-63 nazil olmuştur. («Vakit sadece Allah tarafından bilinebilir»)

3- Sorulara ve sorunlara yönelik nazil olan ayetler sadece soranı ya da soruna sahip olanı değil herkesi ilgilendirir. «Sebebin özel olması hükmün genel olmasına engel değildir»

ÖRNEK: Cabir ölmek üzereyken malını ne yapacağını Hz. Muhammed’e sormuştur. Hz. Muhammed’e bu soru neticesinde miras ayeti Nisa 11-12 nazil olmuştur.

4- Sebeb-i Nüzuller ile ilgili bilgiler olayı bizzat yaşayan veya şahit olan sahabeler tarafından bildirilmiştir.

5- Esbab-ı Nüzul ile ilgili bilgiler Tedvin dönemi yazılan tefsirlerde, hadis kitaplarının tefsir bölümlerinde ve daha sonra bu alanda yazılmış olan özel kitaplarda yer almıştır.

NOT:

ESBAB-I NÜZULÜ BİLMENİN FAYDALARI

1- Ayetlerin hangi olay neticesinde indiğini bilmek ayeti daha anlaşılır kılar.

ÖRNEK: Bakara Suresi 158.ayet

2- Ayetlerin sebeb-i nüzulünü bilmek ile ayet ve sureler arasında ilgi kurulur.

3- Ayetleri Sebeb-i nüzul ile açıklamak muhataba dinleme arzusu kazandırır ve muhatapta canlılık sağlar.

3.3- Nasih ve Mensuh

1- Önceden gelmiş şer’i bir nassın hükmünün daha sonra gelen başka bir şer’i nass ile yürürlükten kaldırılmasınanesh, hükmü kaldırılan nassa mensuh, hükmü kaldıran nassa ise nasih ismi verilmektedir.

Örnek

Nahl-67: «Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerinden hem içki hem de güzel rızık edinirsiniz. Elbette bunda aklını kullanan toplum için bir ibret vardır.»

Bakara 219: «Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: «Onlarda hem büyük günah hem de insanlar için büyük yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür»

Nisa 43: «Ey İman Edenler sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilene kadar bir de cünüp iken namaza yaklaşmayın»

Maide 90-91: «Ey İman Edenler içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işi bir pisliktir. Onlardan kaçın ki kurtuluşa eresiniz…»

NOT: Kur’ân’da nesh işlemi vardır. Bunun delili Bakara Suresi 106.ayettir;

«مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَٓا اَوْ مِثْلِهَاۜ اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ»

2- Nesh sadece emir ve yasaklarda söz konusudur. İnanç, ahlak konularında ve kıssalarda söz konusu değildir.

3- Nesh, Hz. Muhammed’in risâlet dönemi ile sınırlıdır.

4- Nesh, ilahi tedrici bir eğitimdir ve hikmettir. Allah, Kur’ân ile, hitap ettiği toplumları eğitime alır. Bu eğitim sürecinde toplumun doğrularını aynen bırakır, yanlışlarını ise aşama aşama ortadan kaldırır.

5- Nesh, Allah’ın bir şeyi önceden bilmemesi ve anladıktan sonra hükmü değiştirmesi olarak anlaşılmamalıdır. Buna «Beda» denir ki Allah için düşünülemez

6- Neshin gerçekleşmesi için bazı şartlar gerekir;

Ø     Nasih ve Mensuh olan nasslar arasında zaman bakımından fark ve anlam uyuşmazlığı olmak zorundadır

Ø     Neshe konu olan nasslar bir hüküm taşımalı ve mensuhun ebedi olduğuna dair bir delil bulunmamalıdır

Ø     Hüküm açısından nasih, ya mensuhun seviyesinde ya da daha üstün olmalıdır

Ø     Ancak ayeti ayet, hadisi ayet ve hadisi hadis nesh edebilir

7- Kur’ân ayetlerinin anlamları, açıklanmaya çalışılırken neshe dikkat edilmesi net hükümler çıkarılması açısından elzemdir

NOT:

TEFSİR USULÜ İLE İLGİLİ YAZILMIŞ BAZI ESERLER VE MÜELLİFLERİ

1-               Ali Turgut -  Tefsir Usulü ve Kaynakları

2-               İsmail Cerrahoğlu -  Tefsir Usulü

3-               İsmail Çalışkan -  Tefsir Usulü

4-               Muhsin Demirci -  Tefsir Usulü

5- Suyuti -  el-İtkan fî Ulumi’l Kur’ân

3.4- Muhkem ve Müteşabih

1- Muhkem ayetler, Kur’ân’da maksadı kolaylıkla anlaşılan, Müteşabih ayetler ise manaları bilinmeyen, anlamlarında kapalılık bulunan ya da birden çok manaya ihtimali olan ama bu manalardan birisini tercihte zorluk olan ayetlere denir

2- Muhkem ayetlerde ibadet, helal, haram ve amellere dair bilgiler yer alır. Bu ayetler gördüğümüz, yaşadığımız, hissettiğimiz ve akıl yürütebildiğimiz konularda bilgi verirler.

3- Ayetlerin müteşabihliği bazen manada bazen lafızda bazen de hem lafızda hem de manada olabilir

Ø     Lafızda Bulunan Müteşabihler;

Ayet içerisindeki kelimelerden bazılarının anlamları bilinmeyebilir ya da ayette bilinmesi gereken bir bilgiye yer verilmeyebilir ya da ayette ki lafız birden fazla manaya gelebilir. Bu gibi durumlarda ayetlerin müteşabihliği lafızdadır.

Örnek: «وَفَاكِهَةً وَاَبًّا» ayetinde yer alan «اَبًّا» kelimesinin anlamı bilinmez.  Bu kelimenin anlamı bir sonraki ayette «مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْ» lafzı ile açıklanır. 

Ø     Manada Bulunan Müteşabihler

Ayetlerde yer alan kapalılık, insan aklının kavrayamayacağı, idrakine varamayacağı meselelerde görünür. Buna manada bulunan müteşabihlik denir. Bu tür müteşabihlere aynı zamanda Hakiki Müteşabih ismi de verilir.

Örnek: Gayb aleminden bahseden ayetlerin tamamı mana müteşabihliğe örnektir.

NOT: Müteşabih ayetler anlam bakımından kendi içerisinde 2 kısma ayrılmaktadır;

Ø     Manası sadece Allah tarafından bilinebilen müteşabihler. 

Örnek: Kıyametin ne zaman kopacağı gibi bilgisi bilinme imkanı olmayan bilgiler

Ø     Anlamı bilinmeyen kelimeler içeren ve ilk bakışta anlamı tam olarak açık olmayan müteşabihler

Ø     Hem Lafızda Hem de Mana da Bulunan Müteşabihlik

Ayetler yer alan kapalılık hem lafzı hem de manayı ilgilendiriyorsa bu durum hem lafızda hem de mana da bulunan müteşabihliğe örnek olur

Örnek: Bakara 189: «… İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir»

Ayetin anlaşılması için cahiliye dönemindeki Arapların adetinin bilinmesi gerekir. Ayetin lafzı bu detaya yer vermediği için hem lafız hem de mana bakımından müteşabihlik ortaya çıkmaktadır.

4- Hud Suresi 1.ayet, bütün ayetlerin muhkem olduğunu söyler. Fakat bunun anlamı bütün ayetlerin bozulmadan uzak, nazım ve icaz güzelliğine sahip, lafız ve manaların kendi içerisinde  tam uyum içinde olması demektir.

5- Lokman Suresi 23.ayet ise bütün ayetlerin müteşabih olduğunu söyler. Fakat bunun anlamı bütün ayetler belağat, fesahat ve icaz yönleriyle birbirine benzer olmaları ve birbirlerini tasdik eder nitelikte olmaları demektir.

6- Muhkem ve Müteşabih ayetlerin Kur’ân’da var olduğunun delili Al-İmran Suresi 7.ayettir.

3.5- Garîbu’l Kur’ân

1- Kur’ân ‘da yer alan ve başka dillerden Arapça ’ya girdiği için veya az kullanıldığı için (Meryem 13 حَنَاناً) veya Kur’ân’ın ona yeni anlam verdiği için anlamı bilinmeyen kelimelere (Bakara 7 خَتَمَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَعَلٰى سَمْعِهِمْۜ وَعَلٰٓىاَبْصَارِهِمْ)  Garîb, bu kelimelere inceleyen bilim dalına ise Garîbu’l Kur’ân ismi verilmektedir.

2- Kur’ân’da Arapça dışında başka dillerden kelimelerin olup olmadığı mevzuu tartışmalı bir konudur; 

Ø     İmam Şafii ve İbnü’l Arabi Kur’ân’da yabancı kelimelerin bulunmadığını, Garîb kelimelerin Arapça olduğunu sadece bunların manasının herkesçe bilinmediğini iddia ederler. 

Ø     İbn Atiyye ve İbn Hazm gibi alimler Kur’ân’da başka dilden kelimelerin mevcut olduğunu iddia ederler. Bu alimlerin görüşüne göre; Bütün dillerin diğer yabancı dillerden kelimeler aldığı ve sonrasında bu kelimeleri kendi potasında erittiği ve haznelerine kattığı bir gerçektir. Araplarda zaman zaman gerek ticaret gerek ise başka vesilelerle yabancı toplumlarla temasta bulunmuş ve bu toplumlardan bazı kelimeleri kendi dillerine aktarmışlardır. Kur’ân’da indirildiği dönemin günlük konuşma dilindeki bu gibi bazı Garîb kelimeleri içerisinde barındırır.

Örnek: Abdullah İbn Abbas «Fâtır» kelimesinin manasını bilmemektedir. Bu kelimenin ait olduğu farklı lehçeye sahip olan iki Arap köylüsünün kuyu başında yaptığı konuşmadan bu kelimenin manasının «yoktan var eden» olduğunu öğrenmiştir.

3- Günümüzde garîb diye tabir edilen Kur’ân’da bütün kelimelerin anlamları belirlenmiştir. İlk zamanlarda Garîbu’l Kur’ân ile ilgili bilgiler şifahi akıl yoluyla aktarılırken Hicri II. Asırda Garîbu’l Kur’ân bilgileri kitaplara geçirilmiştir. Bu kitaplara Garîbu’l Kur’ân eserleri denilmiştir.

4- Müfessirler garib olan kelimelerin anlamlarını tespit ederken nüzul zamanındaki anlamını (Kur’ân da ki anlamı olan)  bulmaya çalışmışlardır. Bu sebeple de Cahiliye dönemi şiirlerine, ayetlere ve peygamber açıklamalarına başvurmuşlardır.

NOT: 

Bazı Kur’ân’da geçen Garîb kelimeler;

1-               Gassak – Türkçe – Kokuşmuş Su ve İrin – Nebe 25

اِلَّا حَمٖيمًا وَغَسَّاقًا

2-               Esbât – İbranice – Kabileler – Araf 160

وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ اَسْبَاطًا اُمَمًا وَاَوْحَيْنَا اِلٰى مُوسٰى اِذِ اسْتَسْقٰیهُ قَوْمُهُ اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانْبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ اُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

3-               Rakîm – Rumca – Levha – Kehf 9

اَمْ حَسِبْتَ اَنَّ اَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقٖيمِ كَانُوا مِنْ اٰيَاتِنَا عَجَبًا

4-               Siccîl – Farsça – Pişerek Taşlaşmış Çamur – Fil 4

تَرْمٖيهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّٖيلٍ

5-               Ekvâb – Nabatça – Testiler – Zuhruf 71

يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍ وَفٖيهَا مَا تَشْتَهٖيهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُ وَاَنْتُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ

6-               Esfâr – Süryanice – Kitaplar – Cuma 5

مَثَلُ الَّذٖينَ حُمِّلُوا التَّوْرٰیةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ اَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ

7-               Sâika – Umman Lehçesi – Ölüm – Bakara 55

وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ

8-               Bağy – Temim Lehçesi – Hased – Bakara 90

بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِهٖ اَنْفُسَهُمْ اَنْ يَكْفُرُوا بِمَا اَنْزَلَ اللّٰهُ بَغْيًا اَنْ يُنَزِّلَ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ عَلٰى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهٖ فَبَاؤُ بِغَضَبٍ عَلٰى غَضَبٍ وَلِلْكَافِرٖينَ عَذَابٌ مُهٖينٌ

9-               Yemm – Kıpt Lehçesi – Deniz – Araf 136

فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ فِى الْيَمِّ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلٖينَ

10-            Erâik – Habeşçe – Koltuklar – Yasin 56

هُمْ وَاَزْوَاجُهُمْ فٖى ظِلَالٍ عَلَى الْاَرَائِكِ مُتَّكِؤُنَ

3.6- İ’câzu’l Kur’ân

1- İnsanların Kur’ân’ın bir benzerini getirmekten aciz kalmasına İ’câzu’l Kur’ân ismi verilir

2- Kur’ân ilim, beyan ve hüküm açısından Allah’ın gücü haricinde ki bütün güçleri aşan bir niteliğesahiptir. Bu konuya Kur’ân’ın nazmı, te’lifi, gaybi haberler vermesi, beşerî ihtiyaçları karşılamada ki hükümleri, bilimsel bazı olaylara işaret etmesi gibi durumlar örnek verilebilir;

Ø     Nazmı ve Te’lifi: Kur’ân, Arap lisanının mesel, yemin, kıssa gibi bütün dil özelliklerini kullanarak nazmını, dizilişini ve te’lifini çok üstün hale getirmiştir.

ü     Bu nedenle daha güzel olsun diye tek bir harfini bile yerinden oynatmak mümkün değildir

ü     Kur’ân da anlam ve konu içeriği daima taze ve zengindir

ü     Ayetlerin klasik nazım ve nesir şeklinin dışında kendine has dizilimi, okunuşları ve konuyu işleyiş tarzıvardır

Ø     Gaybi Haber Vermesi: M.614 yılında Sâsaniler tarafından ağır bir yenilgiye uğratılan Bizanslıların yakın bir zamanda onlara karşı galip geleceği Kur’ân’da haber verilen bir olaydır (Rum Suresi 1-5.ayetler). Bizanslılar gerçekten de bu ayetin nazil olmasına 7 yıl sonra Sâsanileri yenilgiye uğratmıştır

Ø     Beşerî İhtiyaçları Karşılama: Kur’ân’ın iman, ibadet, ahlak, düşünce ve sosyal hayat konularında ki hükümleri insanların ihtiyaçlarını karşılama açısından çağlar üstüdür

Ø     Bilimsel Bazı Olaylara İşaret Etmesi: Kur’ân zaman zaman bilimsel konulara da temas etmiştir;

Ø  Dünya, güneş, ay ve bütün gök cisimlerinin birleşik bir gaz kütlesinden kopması bilgisi

Ø  Arzın yuvarlak olması bilgisi

Ø  Hava basıncının varlığı bilgisi KUR'AN'DA YER ALIR. 

3- İnanmayanların dikkatini çekmek amacıyla İ’câzu’l Kur’ân, Kur’ân da yer almıştır 

4- Allah, Kur’ân’ın ilahi kaynaklı bir kitap olduğuna karşı çıkanlara meydan okuyarak onlardan Kur’ân’ın bir benzerini getirmelerini istemiştir. Fakat tarih boyunca bu meydan okumalara karşılık verilememiştir

Ø     İsra Suresi 88.ayet; «İnsanlar ve cinler Kur’ân’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardım da etseler onun bir benzerini getiremeyecekler»

Ø     Hud Suresi 13.ayet; «Eğer siz doğru söyleyenler iseniz haydi siz de onun benzeri on sure getirinde görelim. Allah’tan başka çağırabileceğiniz kim varsa çağırın» (İsra 88’den sonra Müşriklerin, Kur’ân Muhammed’in uydurduğudur yöndeki iddialarına yönelik nazil olan ayettir)

Ø     Yunus Suresi 38.ayet; «Eğer güçleri yetiyorsa Kur’ân’ın bir benzeri sure ortaya koysunlar da görelim»

Ø     Bakara Suresi 23-24.ayet; «Eğer kulumuza indirdiğimiz de şüpheniz varsa, haydi onun bir benzeri sure getirin. Eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi de yardıma çağırın. Eğer yapamazsanız –ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o halde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş, kafirler için hazırlanmıştır» (Meydan okuma ayetlerinin kesin hükümlerini ortaya koyan ayettir)

5- Kur’ân da İ’câz ve Îcâz kavramları farklı manalarda geçmektedir ve birbiriyle karıştırılmamalıdırBir şeyin benzerini yapmada, bir sözün benzerini söylemede herkesi susturma, acze düşürme, güçsüzleştirme ve bir şey yapamaz hale getirmeye İ’câz, az sözle çok şey anlatma sanatına da Îcâz ismi verilmektedir.

NOT: 

İ’câz kelimesi ile Mucize kelimesi aynı kökten gelmektedir. Mucizelerin 2 hedefi vardır;

Ø     Peygamberlerin risâletini ispat etme

Ø     İnsanların hidayetine vesile olma

Buna karşın insan 3 şekilde acze düşer; 

1-Aynısını yapamaz

2- Yalanlayamaz

3- Karşı koyamaz

3.7- Vücuh ve Nezâir

1- Bir kelimenin Kur’ân da farklı anlamlarda kullanılmasına Vücuh ismi verilir ki bu Türkçe de ki eş sesli kelimelere denktir. Örnek; 

Ø     Kur’ân da yer alan «Huda» kelimesi 17 farklı manada kullanılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır;

Açıklama – Din – İman – Sebat – Hz. Muhammed – İrşad – Hidayete Ermek

2- Farklı kelimelerin Kur’ân da aynı anlamlarda kullanılmasına ise Nezâir ismi verilir ki bu Türkçe de ki eş anlamlı kelimelere denktir. Örnek; 

Ø     Kur’ân da yer alan «cehennem», «sakar», «hutame» ve «cehim» gibi kelimelerin tamamı eş anlamlı kelimelerdir ki manası; insanların dünya hayatında yapmış olduğu Allah’ın istemediği davranışlara yönelik cezasını çekeceği yerdir. 

3- Vücuh ve Nezâir ilmine vakıf olmak, Kur’ân’ı doğru anlamlandırmak açısından ehemmiyet taşımaktadır. Çünkü vücuh ve nezâir olan kelimeler Kur’ân’da, ayet ve surelerdeki anlam zenginliğini kuvvetlendirme de ve ayetleri açıklamada anlam zenginliği kazandırmada kullanılmaktadır. Buna bağlı olarak Kur’ân da yer alan ve vücuh olan bütün kelimelere aynı anlamı vermek ya da Nezâir olan bütün kelimelere farklı mana vermek Kur’ân’ı anlamayı engelleyecektir.

4- Vücuh ve Nezâir ile ilgili ele alınan eserlerin büyük bir çoğunluğu Mukatil bin Süleyman’ın (el Eşbah ve’n Nezâir kitabının ismi) görüşlerine dayandırılır ve söz konusu eserler ilk te’lif edildiği zamanlar bir sistem gözetilmeden kaleme alınıyordu. Fakat daha sonraları alfabetik sıra ile kaleme alınmıştır.

5- Vücuh ve Nezâir eserlerinde ele alınan kelime sayısı ve bu kelimelere atfedilen vücuh sayılarında farklılıklar mevcuttur. Mesela; Kur’ân da Vücuh ve Nezâir ile ilgili Mukatil 185, Yahya bin Sellam 115, İbnu’l Cevzi 324, Dâmegâni 531, Hîrî ise 588 kelime tespit etmiştir. Örnek;

Emrin, Mukatil, Yahya ve Hîrî'ye göre 13 vechi vardır. Dâmegâniye göre  17 vechi vardır.

3.8- Huruf-i Mukattaa’ (Kesik Harfler – Hecâ Harfler)

1- Bazı surelerin başında yer alan ve kendilerine has okuma şekilleri bulunan harflere huruf-i mukattaa’ ismi verilmektedir

2- Huruf-i mukattaa’lar, Kur’ân da karşımıza ya müstakil ayet olarak çıkarlar ya da başında yer aldıkları bir ayetin parçası olarak çıkarlar. Örnek;

Ø  الم (Bakara-1)  

Ø     الر تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكٖيمِ (Yunus-1)

3- Huruf-i Mukattaa’lar 29 surenin başında yer almaktadır. Bu surelerin 27 tanesi Mekkî, 2 tanesi ise Medenidir.

4- Huruf-i Mukattaa’lar, 14 farklı harften meydana gelmektedir. Bu harfler surelerin başında 1 ve 5 harf arasında değişen 13 farklı kalıpta kullanılmıştır.

 Örnek;

Ø     طه(Taha -1) 

Ø     كهيعص(Meryem-1)

Ø     الم (Bakara-1)  

5- Huruf-i mukattaa’nın Kur’ân’da kullanılmasının sebebi dikkat çekmektir

6- Huruf-i Mukattaa’ların anlamları, Hz. Muhammed tarafından bilindiği halde açıklanmamıştır. Bu nedenle Müslümanlar sorumlu değildir.

7- Huruf-i Mukattaa’ harflerine aynı zamanda “Hecâ Harfleri” ismi de verilmektedir.

8- Müfessirler huruf-i mukattaa’nın ne anlama geldiği ile alakalı farklı görüşler mevcuttur;

Hz. Ebubekir: “Her kitabın bir sırrı vardır. Allah’ın Kur’ân da ki sırrı ise Mukattaa’ harfleridir”

Hz. Ali: “Her kitabın bir özü vardır. Bu kitabın özü de Huruf-i Mukattaa’dır”

NOT: İlk dönem müfessirler bu harfleri Kur’ân’ın müteşabihi olarak görmüştür.

Halil bin Ahmed ve Sibeveyh: “Mukattaa’ harfleri, başlarında bulundukları surelerin ismidir”

el-Ferra: “Bu harfler, Kur’ân’ın icazını ortaya koymak amacıyla kullanılmıştır. Yani Allah bu harfleri Kur’ân da kullanarak “Bunlar sizin kullandığınız ve onlarla kelimeler ve cümleler oluşturduğunuz harflerdir. Haydi sizde benzer bir kelam oluşturun” diyerek meydan okumuştur”

İbn Abbas ve İbn Mes’ud: “Mukattaa’ harfleri Allah’ın isim ve sıfatlarının kısaltmasıdır”

Hâkim-i Tırmızi (Muhammed bin Ali): “Başlarında bulundukları surelerin özetidir. Ancak bunu Hz. Muhammed ve rasihune fi’l ilm anlayabilir”

NOT: Yukarıda yer alan görüşlerin dışında;

a.                Allah ile Hz. Muhammed arasında gizli mesaj olduğunu düşünenlerde vardır.

b.                Ebced hesabı ile tarihi olaylara ya da önemli hadiselere işaret ettiğini ya da önemli sırlara işaret ettiğini düşünenlerde mevcuttur.

c.                3.9- Meseller

1- İnsanlar arasında kabul görüp yayılmış olan teşbihe dayalı hikmetli ve kinayeli veciz sözlere “Mesel” ismi verilir. Emsâlü’l Kur’ân ise, insan ruhunda iz bırakan ve hayranlık uyandıran biçimde özlü olarak ifade edilen ayetleri inceleyen bilim dalıdır. Örnek: "Rahman arşa istiva etmiştir" (Taha 5)

2- Kur’ân da Emsâlü’l Kur’ân’a konu olmuş ayetlerdeki meseller için kullanılan kavram “Darb-ı Mesel” kavramıdır.

3- Meseller, genel manada zihinde tutulması zor ama aklın idrak edebildiği soyut kavramları somutlaştırmak konusunda ve bu kavramları kolay şekilde zihinde kalıcı hale getirilmesinde yardımcı olur

4- Mesellerin büyük bir çoğunluğu tevhit, itikadi, ahlaki ve ameli konular ile alakalıdır.

5- Meseller anlaşılması bakımından 2 grubu ayrılmaktadır;

Ø     Açık Meseller: Bu meselleri anlamak için çok fazla derin düşünmeye hacet yoktur. 

Örnek:

Bakara 261: “Helal mallarını ihlas ile Allah yolunda harcamak, yüz taneli yedi başak bitiren bir tohum ekmeye benzer” (Geçimini ziraattan sağlayan halkın yaşadığı Medine’de inmiştir)

ü     Bu ayet, bir insanın ihlas ile helal mallarını Allah yolunda harcamasını, o insanın yüz taneli yedi başak bitiren bir tohum ekmesine benzetmiştir. Allah bu benzetme ile insanların bu şekildeki ameline karşılık 700 kat sevap verilebileceğini müjdeler. Aynı zamanda bu ayette insan hayatının kısalığı, bir fidenin çiçek açması, meyve vermesi ve kuruma aşamalarından geçerek rüzgâr önünde savrulan bir bitkiye dönüşmesine benzetilmiştir.

Ø     Gizli Meseller: Bu meselleri anlamak derin düşünmeyi gerektirmektedir. Örnek:

Araf 58: “Rabbinin izniyle güzel memleketin bitkisi güzel çıkar, kötü olan bitkinde ise faydasız bir mahsulden başka bir şey çıkmaz”

ü     Burada yer alan “güzel toprak” kavramı mü’min, “iyi mahsul” kavramı salih amel, “çorak toprak” kavramı kafir, “kıt ve kötü ürün” ise kötü ameldir.

NOT: Halk arasında dolaşan bazı yaygın mesellerde Kur’ân ayetleriyle uyuşmaktadır. Örnek:

Nisa 123: “Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür” ayeti halk ağzındaki “Ne ekersen onu biçersin” meseli ile örtüşür.

d.                3.10- Kıssalar

1- Geçmiş kavimler üzerinde dikkatleri yoğunlaştırarak insanı ders alması amacıyla derin bir tefekküre yönlendiren tarihi gerçeklere kıssa denir

2- Kıssalar, tarihi gerçeklikler üzerinden insanlara dini bilinç kazandıran olaylardır

3- Kur’ân, insanın eğitiminde anlatım üslubunu zenginleştiren, soyut anlamların anlaşılmasını kolaylaştıran ve bir edebi sanat olan kıssaları bir metot olarak kullanmıştır

4- Kıssaların amacı geçmişten ders almak isteyenlere öğüt, Hz. Muhammed’in peygamberliğini kanıtlayan bir delil, iç ve dış dünyalarında buhrana düşen insanlara çıkış yolu, yeri geldiği zaman teselli kaynağı ve müminlerin imanda sebat etmesini sağlayan ve kendilerine güvenmesini sağlayan bir olgudur

5- Kur’ân’daki bütün kıssaların ana teması, Allah merkezlidir ve bütün Peygamberlerin İslam’ı anlattığını ifade eder

6- Kıssalar anlatım açısından;

- Okuyucu meraklandıran bir başlangıç ile başlar (Örnek: Yusuf Suresi)

- Önemli sahnelerde temsili anlatım kullanır. Özellikle olaylar hareketli ve canlı tasvirler ile anlatılır

7- Mekki surelerin kıssaları sert ve özlü uslüple verilmişken Medeni surelerin kıssalarında ise geniş açıklamalar ve yumuşak ifadeler yer alır

8- Kur’ân’ın bazı kıssaları, farklı surelerde farklı şekillerde önemlerine binaen tekrar edilmiştir. Amaç insanların kalplerine, kıssanın anlattıklarının işlenmesidir. Böylece dinin tebliği farklı üslupler ile tekrarlanmış ve Kur’ân’ın belağatı ortaya konulmuş olur

NOT: Kıssa, hikâye anlamında kullanılmaz ki Kur’ân da yer alan bazı kıssalar şunlardır;

- Hz. Âdem ile Havva

- Hz. Yusuf

- Hz. Âdem ve Oğulları

- Hz. Süleyman ve Sebe Melikesi Belkıs

3.11- Mecazlar ve Deyimler

1- Mecaz, bir sözü mecaz anlamı gerektiren bir delil veya işaretin bulunması sebebiyle ya da sözü gerçek manasıyla mecaz anlamı arasındaki bir irtibatın var olması nedeniyle gerçek manasının dışında başka bir mana da kullanılmasına denir

2- Kur’ân da kullanılan mecazlar kendi içerisinde 2 gruba ayrılmaktadır;

Ø     Akli Mecaz

Ø     Lugavi Mecaz (Kendi içerisinde 2 gruba ayrılır; Zikrü’l-küll ve İradetü’l Cüz ve Zikrü’l-cüz ve İradetü’l Küll)

Örnek: 

Bakara 16: “Onlar hidayete karşılık delaleti satın aldılar. Ancak onların bu ticareti kazanmamıştır”

             -Burada mecaz vardır. Çünkü aklen ticaretin kendi başına kazanması ya da kaybetmesi söz konusu olamaz. Buradaki sözden kasıt “Onlar bu ticaretlerinde kazanmamıştır”

Bakara 19: “O münafıklar ölüm korkusundan parmaklarını kulaklarına tıkarlar”

- Burada mecaz vardır. Çünkü parmakların tamamının kulaklara tıkılmasının imkanı yoktur. Buradaki sözden kasıt “Parmak uçlarını kulaklarına tıkarlar”. Burada bütün söylenip parçayı zikretme mecazı vardır(Zikrü’l-küll ve İradetü’l Cüz)

Beled 13: “…….Kölenin boynunun azat edilmesidir”

-Burada mecaz vardır. Çünkü tek başına boyun azat edilemez. Buradaki sözden kasıt “Kölenin azat edilmesidir”. Burada parça söylenip bütünü zikretme mecazı vardır(Zikrü’l-cüz ve İradetü’l Küll)

3- Kur’ân’ın içerisinde yer alan bir diğer mecaz ifadeler ise deyimlerdir ki bunlar Kur’ân da ayrıcalıklı bir anlatım tarzıdır

4- Kur’ân da yer alan deyimleri farklı dillere tercüme yapsak çoğu zaman anlamsız kaçar. Bunlara meal yapmak gerekir. Örnek;

 Bakara 61: وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ” ayetin bu kısmına tercüme yapsak “üzerlerine alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu” dememiz gerekir ki bu manayı vermez. Bu anlatıma meal vermek gerekir ki mana şu olmalıdır:                      ”Zillete ve hakarete maruz kalmak”

5- Müfessirlerin mecaz ve deyimlere vakıf olması elzemdir ki onlara tercüme manası verip de Allah’ın muradından uzaklaşmaması gerekir. Örnek:

“Hammalete’l hatab” lafzını tercüme edersek “Odun hamalı” olur ki Allah’ın muradı bu değildir. Bu sözden kasıt “laf taşıyıp, kovuculuk yapan dedikoducu kadın” demektir.


 

Yorumlar

EN ÇOK OKUNANLAR

İMAN VE İSLAM

 İMAN VE İSLAM Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet 1.                Allah’a ve Hz. Muhammed’e karşı inancımızı ifade ettiğimiz ve inancın özü olarak nitelendirilen ifadelere   “ Kelime-i Tevhid”  ve “Kelime-i Şehadet” ismi verilir.  Şayet bir kimse bu sözleri kalben söylerse (dil ve kalp) Müslüman olur. Kelime-i Tevhid 1.                “La İlahe illallah. Muhammedun Rasulullah. (Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed, Allah’ın Rasulüdür)”   ifadesi kelime-i tevhid deyince anlaşılan lafızlardır. Bu sözü söylemiş olan kimse  Allah’ın tek ilah olduğunu ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğunu   kabul etmiştir. 2.                İslam dini, tevhid dinidir;   tek olan Allah’a inanç duyma dinidir.   Tevhid ’in zıddı ise şirktir.   Şirk, Allah’ı ortak koşmak manasına gelmektedir.  3.                Müslümanlar şirkten uzak durmalıdırlar ki bunun için   kelime-i tevhid-i sık sık tekrar etmeliler ve hayatlarına tatbik etmelidirler;   Yüce Allah’ın var olduğunu, bir olduğunu ve her şeyin

İBADET VE İNSAN

İBADET VE İNSAN 1.                İmanın Göstergesi İbadet 1-               İnanmak ve tasdik etmek manasına gelen  iman etmek,  Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kadere (hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine) inanmak  manasına gelmektedir.  2-               Teslim olmak manasına gelen   ibadet,  Allah’a kul olmak   demektir. 3-               Kainattaki bütün varlıkların var olma sebebi Allah’tır.   Yani bütün varlıklar, varoluşlarını Allah’a borçludurlar.  O halde onlarda sonsuz bir bağlılıkla Allah’a itaat etmelidirler.  Bu hususta Allah  “Allah’ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah’a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa-sola dönmektedir”  buyurmaktadır.  4-               Dünyada var olan her bir varlığın bir amacı vardır.   Bu hususta Allah  “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık”  buyurmaktadır.  Bu canlılar içerisinde insan da vardır ki onun da dünyada bir görevi vardır.   Allah

KUR'ÂN-I KERİM'İ DOĞRU VE GÜZEL OKUMA: TECVİD (1. VE 2. HAFTA)

KUR'ÂN-I KERİM'İ DOĞRU VE GÜZEL OKUMA: TECVİD  HARFLERİN MAHREÇLERİNİN TELAFFUZU 1- Kur’ân-ı Kerim’in  kendine has usulü ve fonetiği  vardır. Buna uygun olarak okunması için ise  harflerin mahreçlerini tam ve doğru olarak telaffuz etmek  gerekir. Bu yüzden Müslümanlar, Kur’ân da harflerin mahreçleri hususunda ki eğitime önem vermişler ve  tashih-i huruf ismi verilen eğitim yöntemini  geliştirmişlerdir. 2- Tashih-i huruf dersi  fem-i muhsin  ismi verilen kişiden alınmalıdır. 3- Kur'ân harflerinin   mahreç bölgesi üçtür; Dil (diş/damak), Dudak, Boğaz. 4- Mahreç bölgelerinden boğaz,  kendi içerisinde boğazın ağza yakın olan kısmı (çıkan harfleri غ خ), boğazın orta kısmı (çıkan harfleri ح ع) ve boğazın ağza uzak olan kısmı (çıkan harfleri ا ه)  şeklinde 3 bölüme ayrılmaktadır. 5- Mahreç bölgelerinden olan  dudak bölgesinden ise üst ön dişlerin ucu ile alt dudağın içinin ısırılmasıyla ف, dudakların öne toplanmasıyla و, dudakların normal halindeyken kuvvetlice kapanmasıyla ب ve d