KKURÂN-I KERİM TARİHİ
1- Kur’ân-ı Kerim ve Gönderiliş Amacı
1.1- Kur’ân-ı Kerim’in Tanımı
تَعْرِيفُ الْقُرآنِ الْكَرِيمِ
هُوَ كَلاَمُ اللّهِ مٌعْجِزٌ اَلْمُنَزَّلُ عَلَى خَاتَمِ الْاَنْبِيَاءِ وَ الْمُرْسَلِينَ بِوَاسِطَةِ الْاَمِينَ جِبْرِيلَ (عَلَيه السَّلَام), اَلْمَكْتُوبُ فِي الْمَصَاحِفِ, اَلْمَنْقُولُ اِلَينَا بالتَّوَاتُرِ, اَلْمُتَعَبَّدُ بِتِلاَوَتِهِ, اَلْمَبْدُوءُ بِسُورَةِ الْفَاتِحَةِ وَ اَلْمُخْتَتَمُ بِسُورَةِ النَّاسِ.
Kur’ân-ı Kerim’in Tanımı
O, Allah’ın nebilerin ve peygamberlerin sonuncusuna güvenilir Cebrail (a.s) aracılığıyla indirdiği, Mushaflarda yazılı, bize tevatür yoluyla gelen, okunması ile ibadet edilen, Fatiha Suresi ile başlayan ve Nas Suresi ile biten mucizevi sözüdür.
1.2- Kur’ân-ı Kerim’in Diğer İsimleri
1 | Kitap | 1- Ayet ve Surelerden Oluşan 1- Kalemle Yazılan |
2 | Furkan | Hak ile Batılı Ayıran |
3 | Mesâni | Bıkılmadan Tekrar Tekrar Okunan |
4 | Kelâmullah | Allah’ın Sözü |
5 | Nur | Apaçık Aydınlatan |
6 | Huda | Hidayet Rehberi |
7 | Rahmet | Tüm İnsanlığa Rahmet Olan |
8 | Şifâ | Şifa Veren |
9 | Zikr | Allah’ı Hatırlatıp, Tanıtan |
10 | Hikmet | Bilgelik |
11 | Hak | Kesin Doğru Olan |
12 | Tenzil | Parça Parça Allah Katından İnen |
13 | Mev’ize | Öğüt |
14 | Ruh | Kalpleri Dirilten |
15 | Urvetu’l Vuska | Sağlam Kulp |
NOT: Kur’ân-ı Kerim’in her bir ismi aynı zamanda bir özelliğidir.
1.3- Kur’ân-ı Kerim’in Gönderiliş Amacı
1. Kur’ân-ı Kerim kendinden önceki kutsal kitaplarda yer alan tahrifatı gidermek amacıyla gönderilmiştir. (Bakara Suresi 75-79. Ayetler)
Mesela: Kur’ân-ı Kerim tevhide dayalı bir inanç oluşturmak ve şirkin her türlüsünü ortadan kaldırmakamacıyla gönderilmiştir.
NOT: Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün nebi ve peygamberler Tevhid dini olan İslam’ı anlatmışlardır.
2. Dünyadaki zamanın ilerlemesiyle insanoğlu gelişmiş ve buna bağlı olarak ihtiyaçları da artmıştır. Mevcut kutsal kitaplar ise tahrif edilmesi nedeni ile artık insanların sorunlarına çözüm bulamamaya başlamış ve haliyle insanları doğru yola iletecek evrensel bir kitaba ihtiyaç duyulmuştur. (Maide Suresi 13-14. Ayetler)
3. Allah, insanı en güzel varlık olarak yaratmış ve bu dünyayı onun hizmetine sunarak ona sayısız nimetler bahşetmiştir. Karşılığında ise vermiş olduğu akıl ve irade ile kendisine kulluk edilmesini istemiştir. Fakat insan Allah’a kulluk etmesi gerektiği halde ona imtihan amacıyla verilen şehvet, nefis, heva ve unutkanlık duygularıyla Allah’a kulluk etmekten kendini alıkoymuştur. İşte bu nedenle Allah insanlar doğru yolu bulsun diye hidayet rehberi olarak Kur’ân’ı göndermiştir.
2- Kur’ân-ı Kerim’in Nüzul Ortamı
2.1- Coğrafi Konum
2.2- Sosyal Ortam
1. İnsanlar kabileler halinde yaşıyorlardı
2. Kan davaları ve sınır anlaşmazlıkları yüzünden kabileler arasında sürekli savaşlar çıkıyordu
3. Kadınlar ikinci sınıf insan muamelesi görüyorlardı
Örnek:
- Kız çocuğu doğuran kadın toplumdan dışlanıyordu
- Bir adamı birden fazla kız çocuğu olduğu zaman doğan diğer kız çocuklar diri diri gömülüyordu.
- Bir kadının kocası ölürse ölen adamın kardeşlerden hangisi ilk olarak yengesinin üstüne ceketini atarsa kadının sahibi o oluyordu.
- Kadın mirastan mahrum bırakılıyordu.
- Bir baba kız çocuğu olduğu zaman sanki utanılacak bir şey yapmış gibi toplumdan kaçıyor ve yüzleri kapkara kesiliyordu. (Nahl Suresi 58-59)
4. Toplumda ahlaki çöküntü yaşanıyordu ve adalet duygusu yok olmuştu. Mesela içki, kumar, zina, hırsızlık, tefecilik vb. gibi kötü alışkanlıklar son derece yaygındı
5. Toplumda ahlaki çöküntü olmasına rağmen cömertlik, yiğitlik, misafirperverlik, kendilerine sığınanları koruma ve ahde vefa gibi konularda insanlar çok üstündüler
6. Toplum kendi içerisinde sınıflara ayrılmıştır. Mesela Zenginler ve fakirler gibi ya da hürler ve köleler gibi
7. Asabiyye toplumda bir hayli etkindi
2.3- Ekonomik Ortam
1. Toplumda Göçebe Yaşayanlar ekseriyetle; Hayvancılık
2. Toplumda Yerleşik Yaşayanlar ise ekseriyetle; Tarım, Ticaret, Kervansaraycılık
NOT: Toplumda tarım olarak en fazla hurma yetiştiriciliği mevcuttur.
2.4- Kültürel Ortam
1. Toplumda okuma-yazma oranı bir hayli düşüktür
2. Toplumda sözlü kültür bir hayli yaygındır
3. Toplumda sözlü kültürden şiir ve belağat üst seviyededir
Örnek: Kâbe etrafında kurulan panayırlarda şiir ve belagat yarışmaları düzenlenir ve birinci olan şiirler Kâbe’nin üzerine asılırdı. Bu dönemde Kâbe üzerine asılı olan 7 büyük şiir vardı. Bu şiirlere Muallakât-ı Seb’a denir.
NOT: Allah dönemin peygamberine, o peygamberi hangi topluma gönderilmişse ve o toplumda ne meşhur ise o meşhur olan şeyi mucize olarak verirdi.
Örnek:
Hz. Muhammed ve Kur’ân
Hz. Musa ve Asası
2.5- Dini Ortam
1. Toplumda Putperestlik, Yahudilik, Hristiyanlık, Mecusilik, Sabiîlik ve Haniflik din olarak mevcuttu
2. Hanif, Hz. İbrahim’in dini geleneğine bağlı ve Tevhid inancına sahip bir dindir. Aynı zamanda İslamiyet’e en yakın dindir dememiz mümkündür
3. Toplumda Putperestlik dini hakimdi. Putperestler kendilerinin yaptıkları puta tapan, onlar için kurban kesen, onların etrafında tavaf eden ve belirli zamanlarda onlara hediye alan kimselerdir. Putperestler, putların kendilerini Allah’a yaklaştırdığını ve bu sayede Allah’ın onlara yardımcı olacağına inanırlardı. (Zümer-3)
4. Toplumda birçok anlama gelen ve isme sahip putlar mevcuttu. Bu putların 360 tanesi ise Kâbe içerisindeydi. Her evde muhakkak bir put vardı. Herhangi bir müşrik yolculuğa çıkarken kendine şans getirmesi için en son dokunduğu şey taptığı put olurdu. Yolculuktan döndükten sonra da sağ-salim bir şekilde döndüğü için saygı ve şükür manasında ilk dokundukları şey taptığı put olurdu.
5. Müşrik Araplar içerisinde Allah’ın kızları olarak kabul ettikleri meleklere ve cinlere de tapanlar mevcuttu.
NOT: Kur’ân Kerim’in nazil olmadan önceki bu döneme Cahiliye dönemi denir. Çünkü bu insanlar ahlakı, Allah’ı ve İslam’ı tanımıyorlardı.
NOT: Toplumda Kâbe’nin önemli bir konumu ve yeri mevcuttur. Toplumun tamamı Hz. İbrahim’den gelen bir etkiyle Kâbe’ye çok büyük bir saygı duymaktaydı. Bu sebeple de bu dönemde ki insanlar gerek ticari gerek kültürel gerek spor gerek siyasi gerek dini vb. gibi yaptıkları bütün faaliyetleri ve toplantıları Kâbe civarında gerçekleştirirdi. Ayrıca Kâbe bu dönemde ticari bir güçtü. Hac görevi için Kâbe’ye gelen bütün hacılar harcamalarını Kâbe etrafında gerçekleştirmekteydi. Yani bu dönemde Kâbe hakimiyetini elinde bulunduran aynı zamanda ticari gücü de elinde bulundurmuş oluyordu.
3- Vahyin Geliş Süreci
3.1- Vahyin Tanımı
1. Vahiy: Allah’ın insanlığa iletmek istedikleri mesajları peygamberlere çok gizli ve süratli bir şekilde ulaştırmasına denir.
3.2- İlk Vahyin Gelişi
1. Hz. Muhammed kendisine vahiy gelmeden önce Nur Dağında bulunan Hira Mağarasına kendisini kapatıp toplumda bulunan ahlaki çöküntüden kendini soyutlamaya çalışıyordu. Burada Allah’a ibadet ediyor ve insanlardan onların yaşam biçimlerinden sıkıldığı için uzak duruyordu
2. Hz. Muhammed’in Hira Mağarasına gidip günlerce kaldığı ve bazen çok uzun süre orada kaldığında Hz. Hatice’nin ona yemekler götürdüğü rivayet edilmektedir.
3. Hz. Muhammed’in Hira mağarasına sığınmasını sağlayan yaşadığı bu ruh hali aslında onun vahye hazırlık süreci denilebilir. Bu hazırlık sürecinde Hz. Muhammed sadık rüyalar görmeye başlamıştır.
4. 610 yılında, Ramazan Ayında ve Kadir gecesinde Hz. Muhammed 40 yaşındayken ve yine Hira Mağarasında ibadet ederken Cebrail (a.s) kendi görünümünde Hz. Muhammed'in yanına geldi ve Hz. Muhammed’e «OKU» dedi. Hz. Muhammed korktu ve «BEN OKUMA BİLMEM» diye cevap verdi. Cebrail Hz. Muhammed'i kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra tekrar «OKU» dedi. Hz. Muhammed yine «BEN OKUMA BİLMEM» diye cevap verdi. Cebrail Hz. Muhammed’i ikinci defa kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra tekrar «OKU» dedi. Bu sefer Hz. Muhammed «BEN OKUMA BİLMEM, SÖYLE NE OKUYAYIM» dedi. Bunun üzerine Cebrail; «OKU, YARATAN RABBİNİN İSMİYLE OKU, O RABBİN Kİ SENİ UFACIK BİR KAN PIHTISINDAN YARATTI. OKU. RABBİN SONSUZ KEREM SAHİBİDİR. O, İNSANA KALEMLE YAZMAYI ÖĞRETENDİR …» diyerek Alak Suresinin ilk 5 ayetini Hz. Muhammed’e vahyetti. Böylece Hz. Muhammed 23 yıl sürecek olan vahiy sürecinin ilkini gerçekleştirmiş oldu.
5. Vahiy işlemi bitince Hz. Muhammed çok yorgun düşmüştü ve ilk anda kendisinin Allah’ın elçisi olduğu fikrine kendisini inandıramadı. Hira mağarasından çıktı ve hızlı hızlı evine doğru gitmek için Nur Dağından inerken kendisinin rüya gördüğünü ya da delirdiğini düşündü ve bu fikirlere de kendisini inandırırken bir an da bütün göğü kaplar şekilde Cebrail (a.s) göründü ve Hz. Muhammed’e ithafen «SEN NE DELİRDİN NE DE RÜYA GÖRDÜN. ALLAH’A AND OLSUN Kİ SEN ALLAH’IN ELÇİSİSİN» dedi. Bu olayın sonrasında hemen eve giden Hz. Muhammed çok şaşırmış ve ürkmüştü. Olayları hesap etmek ve olayın etkisini üzerinden atmak için Hz. Hatice’ye «BENİ ÖRT» «BENİ ÖRT» dedi. Hz. Hatice, Hz. Muhammed’in üzerine bir çarşaf örttü ve onu yalnız bıraktı. Hz. Muhammed olayın şokunu atlatmaya çalışırken bir vahiy daha aldı. Vahiy de «EY ÖRTÜSÜNE BÜRÜNEN KALK VE UYAR. SADECE RABBİNİN BÜYÜKLÜĞÜNÜ DİLE GETİR. ELBİSENİ TEMİZ TUT. HER TÜRLÜ PİSLİKTEN UZAK DUR …» ifadesi yer alıyordu. Hz. Muhammed kalkıp hemen olanları Hz. Hatice’ye anlattı. Hz. Hatice Hz. Muhammed’e inandığını söyledi ve onu olanlar hakkında daha iyi bilgi alabilecekleri Amcasının oğlu Varaka bin Nevfel’e götürdü. Varaka Hz. Muhammed’i doğruladı ve ona başına gelecekler ile alakalı birkaç tavsiyede bulundu.
3.3- Vahyin Geliş Şekilleri
1. Kur’ân-ı Kerim, Allah’ın bir insanla iletişime geçmesinin ancak üç şekilde mümkün olabileceğini buyurmuştur. Bunu Şura Suresi 51.ayette şöyle anlatmıştır: «Allah bir insan ile ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderir de izniyle dilediğini vahyeder … «
Ø İlham Yoluyla Vahiy
İlham yoluyla vahiy kendi içerisinde iki kısma ayrılmaktadır. Bunlar;
ü Vasıtalı İlham Yoluyla Vahiy: Bu vahiy şeklinde Cebrail, Allah’tan aldığı vahyi peygamberlere ilham eder, kalbine yerleştirir. (Ses ve görüntü olmaz)
ü Vasıtasız İlham Yoluyla Vahiy: Bu vahiy şeklinde Allah, bildirmek istediklerini direk peygamberlerine ilham eder, kalplerine yerleştirir.
(Ses ve görüntü olmaz)
Ø Perde Arkasından Vahiy
Allah, peygamberlere görünmeden sadece sesini duyurarak vahyi peygamberlere ulaştırmasıdır ki bu vahiy tarzında peygamberler insani faaliyetlerinden uzaklaştırılarak bu vahyi nurani/ruhani bir ortamda gerçekleştirmesi sağlanır.
ü Bu vahiy türü Hz. Musa'ya ve Hz. Muhammed’e özgüdür.
Örnek: Allah’ın Hz. Musa ile perde arkasından konuşması
ü Namaz Emri
ü Bakara Suresinin son iki ayeti
Ø Elçi Yoluyla Gönderilen Vahiy
Bu vahiy tarzı da kendi içerisinde 2 gruba ayrılmaktadır. Bunlar;
ü Cebrail’in Kendi Suretinde Gelmesi: Vahiy meleği Cebrail’in, Allah’tan aldığı vahyi peygamberlere kendi sureti ile görünerek ve sesini duyurarak ulaştırdığı vahiy şeklidir. Örnek: Hz. Muhammed’e 610 yılında Hira Mağarasında gelen vahiy
ü Cebrail’in İnsan Suretinde Gelmesi: Vahiy meleği Cebrail, Allah’tan aldığı vahyi Peygamberlere kendi sureti ile değil de insan suretinde görünerek ve sesini duyurarak ulaştırdığı vahiydir. Örnek: Cibril Hadisi
NOT: Ayete göre yukarıda bahsi geçen vahiy çeşitleri dışında vahiylerde gerçekleşmiştir. ÖRNEK: Çıngırak sesli vahiy tarzı Hz. Muhammed'e en ağır gelen vahiy tarzı olduğu bize gelen rivayetler arasında geçmektedir. Gelen rivayetlere göre Hz. Muhammed bu vahiy tarzında çıngırak ya da zil sesine benzer bir ses duyar, bu ses bitince vahyi almış olur.
NOT: Peygamberler vahiy alırken bir takım manevi sıkıntılara maruz kalmaktadır.
4- Vahyin Korunması
4.1- Vahyin Ezberlenmesi
1. Hz. Muhammed vahyin korunması ve bir sonra ki nesle eksiksiz bir şekilde aktarılmasını sağlamak amacıyla o zamana kadar gelen vahyi hafızasına güvendiği sahabelerine ezberlettiriyordu.
2. Vahyi ezberleyen sahabeler arasında;
Ø Abdullah ibn Mes’ud
Ø Ubey bin Ka’b
Ø Muaz bin Cebel
4.2- Vahyin Yazılması
1. Hz. Muhammed vahyin korunması ve bir sonra ki nesle eksiksiz bir şekilde aktarılmasını sağlamak amacıyla o zamana kadar gelen vahyi sadece ezberlettirmiyor aynı zamanda okuma yazma bilen sahabelerine vahiy geldiğinde eksiksiz bir şekilde yazdırıyor ve daha sonra yazdırdığını kontrol ediyordu
2. Vahiyler hurma dallarına, kırtas adı verilen kağıtlara (Papirüs), hayvan derilerine, ince ve işlenmiş olan ceylan derilerine, ağaç kavuklarına gibi materyallerin üzerine yazılıyordu.
3. Hz. Muhammed tarafından vahiyleri yazmaları için okuma yazma bilen sahabelerden vahiy katipleri seçilmiştir. Bu vahiy katiplerinin sayısı 40’ı bulmaktadır. Bu vahiy katiplerinden Mekke’de ki ilk vahiy kâtibi Abdullah bin Sa’d, Medine de ki ilk vahiy kâtibi ise Ubey bin Ka’b’tır. Bunları dışında Ali bin Ebi Talib, Muaz bin Cebel ve Zeyd bin Sabit'te görevli vahiy katiplerindendir.
NOT: Vahiyler, vahiy katipleri dışında diğer sahabelerden okuma yazma bilenler tarafından kendi nüshalarına, vahiyleri Hz. Muhammed'den veya Vahiy Katiplerinden duyduklarında yazılıyordu.
NOT: Ahmed Bin Hanbel’in Müsned adlı eserinden rivayet edildiği üzere karışık olarak gelen ayetler Hz. Muhammed tarafından «falanca ayeti falanca sureye koyun» denilerek taksim ve tasnif ediliyordu.
4.3- Arz Yöntemi
1. Hz. Muhammed, Cebrail’e Ramazan Aylarında o zamana denk inen Kur’ân-ı Kerim’i okurdu. Buna Arz Yöntemi denir. Böylece o zamana kadar gelen vahiy Cebrail ile kontrol edilirdi.
2. Rivayetlerden yola çıkarak Arz’ın geceleyin yapıldığı söylenebilir.
3. Günümüzde Arz Yöntemine benzer olarak Ramazan Aylarında Müslümanlar Kur’ân-ı Kerim’i karşılıklı okuyarak hatmederler. Buna Mukabele ismi verilmektedir.
NOT: Hz. Muhammed’in vefat senesinde yani Kur'ân vahyinin tamamlandığı zaman Arz Yöntemi iki defa gerçekleşmiştir.
4.4- Kur’ân-ı Kerim’in Cem’i
1. Hz. Ebubekir zamanında 633 yılında Yemame Savaşı gerçekleşmiş ve 140 kadar kurra sahabe şehit düşmüştür.
2. Yemame Savaşı sonrası hafız sahabelerin şehadeti ve Kur’ân’ın kalitesiz malzemeler üzerine yazımı aynı zamanda Hz. Muhammed’in vefatı, başta Hz. Ömer olmak üzere Müslümanları Kur’ân’ın muhafazası konusunda korkuttu. Bundan dolayı Kur’ân’ın Cem'i meselesi yani bir mushafta toplanması meselesi dönemin halifesi Hz. Ebubekir’e iletildi.
3. Hz. Ebubekir, Hz. Muhammed zamanında böyle bir uygulama yapılmadığı için bu uygulamaya ilk başta çekimser bakıyor fakat daha sonra Kur’ân’ın muhafazasının gerçekten sıkıntıda olduğunu görünce yaptığı istişareler sonucu Kur’ân’ın Cem’ini kabul ediyor.
4. Hz. Ebubekir, Kur’ân’ın Cem’i görevi için Zeyd Bin Sabit’i görevlendiriyor. Bunun üzerine Zeyd bin Sabit bütün Sahabelere duyuru yapıyor. Duyurusunda « Kimin elinde Kur’ân nüshası varsa iki şahitle getirsin» diyor.
5. Kur’ân’ın Cem’i, getirilen Kur’ân nüshaları ve hafız sahabeler ile tam bir sene sürdü. 634 senesinde biten Mushaf halindeki Kur’ân, Hz. Ebubekir’e ondan sonra Hz. Ömer’e ondan sonra da Hz. Hafsa’ ya ( Hz.Ömer’in Kızı) verildi.
4.5- Kur’ân-ı Kerim’in İstinsahı
1. Hz. Ömer zamanında artan fetihler ile bir hayli genişleyen İslam Coğrafyası, Hz. Osman zamanında da genişlemeye devam etmiştir. Fethedilen yerlere sahabelerden Kur’ân-ı iyi bilenler gidiyor ve ellerinde ki şahsi Kur’ân nüshaları ile ya da ezberlerinde ki Kur’ân ile orada ki insanlara İslam’ı öğretiyorlardı. Fakat şahsi Kur’ân nüshalarında ve ezberlerinde bulunan anlam farklılıklarının nedeniyle yeni Müslüman olanlar tarafından Kur’ân ve buna bağlı olarak İslam tam olarak anlaşılmıyor ve Müslümanlar arasında sürekli ihtilaflar oluşuyordu. Bu ihtilaflar ise zaman zaman tartışmaya dönüyordu. 646 yılında Huzeyfe bin Yeman komutasında ki Müslüman ordular Azerbaycan-Ermenistan seferindeyken, Huzeyfe bin Yeman orduda ki sahabeler arasında kıraat farklılığından oluşan bir tartışmaya şahit oldu. Bu tartışma Huzeyfe’yi endişelendirdi ve durumu dönemin halifesi Hz. Osman’a aktardı («Ey Mü’minlerin Emiri! Müslümanlar da Hristiyanlar ve Yahudiler gibi kutsal kitapları üzerinde ihtilafa düşmeden bu konuda bir şey yap»). Hz. Osman ise bu duruma son vermek için Kur’ân’ın İstinsahına karar verdi.
2. Kur’ân’ın istinsahı için 4 kişilik bir komisyon kuruldu. Bu komisyonun başkanı Zeyd bin Sabit, komisyon üyeleri ise Abdullah bin Zübeyr, Said bin As ve Abdurrahman bin Haris bin Hişam’dır.
3. Kur’ân’ın İstinsahında Hz. Hafsa'nın elinde ki Kur’ân esas alınmıştır. Bu nedenle Hz. Hafsa’nın elindeki Kur’ân geri verilmek üzere alındı.
4. Kur’ân İstinsah edilirken eğer ihtilaf oluşursa Kureyş lehçesi esas alınacaktır.
5. Kur’ân’ın İstinsahı 646-651 yılları arasında toplam 5 yıl sürmüştür.
6. Kur’ân 7 adet çoğaltıldı ve çeşitli İslam merkezlerine gönderildi. Bu arada orijinal nüsha ise Hz. Hafsa ’ya geri verildi. Kur’ân’ın gönderildiği İslam merkezleri şunlardır;
- Mekke – Medine – Kufe – Basra – Yemen – Bahreyn- Şam
7. Kur’ân çoğaltıldıktan sonra Müslümanlar arasında muhtemel tekrar oluşabilecek ihtilafı önlemek amacıyla var olan bütün özel Kur’ân nüshaları ve parçaları Hz. Osman’ın emri ile yakıldı.
NOT: Hz. Osman zamanında istinsah edilen Kur’ân-ı Kerimler ’den 3 tanesi günümüze kadar gelmiştir. Bunlardan bir tanesi Topkapı Sarayında Hırka-i Saadet Dairesi’nde biri Taşkent’te Eski Eserler Müzesi’nde diğeri ise Londra’da British Library’deyer almaktadır.
4.6- Kur’ân-ı Kerim’in Harekelenmesi
1. Hz. Osman zamanında çoğaltılan Mushaflar harekesiz ve noktalamasız bir şekildeydi. Bu durum özellikle Hicri I. asrın I. yarısından itibaren Arap olmayan kişilerin Müslüman olmasıyla sıkıntı oluşturmaya başlamıştı. Çünkü onlar sahabeler gibi ne ayetleri Hz. Muhammed’den duymuş ne Mushaf dili olan Arapça ana dilleri ne de Arapça ’ya da Kur’ân-ı anlayacak kadar hâkim değillerdi. Bu nedenle de Kur’ân-ı okuma da zorluk çekiyorlardı, yanlışlıklar yapıyorlardı ve anlayamıyorlardı.
ÖRNEK1: Osman bin Şeybe’nin Kur’ân tilavetinde yapmış olduğu yanlışlık:
ÖRNEK2: Hamza ez-Zeyyat’ın Kur’ân tilavetinde yapmış olduğu yanlışlık:
2. Bu sıkıntıyı ilk fark eden Basra Valisi Ziyad bin Sümeyye olmuştur ve durum ile ilgili dönemin önemli dil bilimcisi Ebu’l Esved ed-Düeli’den Kur’ân’ın doğru okunması için bir sistem geliştirmesini istemiştir. Ebu’l Esved ilk başta bu görevi gereksiz olduğunu söyleyerek reddetmiştir. Fakat bir şahsın mescitte Tevbe Suresi 3.ayette yer alan «Rasuluhu» lafzını «Rasulihi» şeklinde okuyarak hareke hatası yaptığını fark edince tekrardan Ziyad bin Sümeyye’nin yanına dönmüş ve görevi kabul etmiştir.
NOT: Bu dönemde yaşayan iki önemli dil bilimcisi yaşamaktadır. Bunlar Ebu’l Esved ed-Düeli ve Sibeveyh’tir.
3. Ebu’l Esved, Kur’ân’ın harekelenmesi ile bu sıkıntıya çare bulunacağını düşünmüş ve harekeleme işleminde yanına bir kâtip almıştır. Ebu’l Esved, Kur’ân’ı yavaş yavaş okumuş kâtip ise kırmızı kalem ile Kur’ân’ın harekelenmesini gerçekleştirmiştir. Daha sonradan Ebu’l Esved, Kur’ân’ı baştan sona yeniden kontrol etmiştir. Harekelenen Kur’ân da fetha için harfin üstüne tek nokta, esre için harfin altına tek nokta, ötre için ise harfin önüne tek nokta konulmuştur. Tenvin için ise iki nokta kullanılmıştır.
4. Kur’ân’ın harekelenmesi, Kur’ân’ın okunması için belli bir kolaylık sağlasa da yanlış okuyuşların ve okunamama sıkıntısının tam olarak önüne geçememiştir. Çünkü Arap olmayan Müslümanlar, noktalamalar olmadan benzer olan harfleri birbirleri ile karıştırıyorlardı.
4.7- Kur’ân-ı Kerim’in Noktalanması
1. Kur’ân’ın harekelenmesi ile Kur’ân’ın okunmasında ki sıkıntı bir nebze giderilmiş olsa da yine de Arap olmayan Müslümanlar için benzer olan harfler noktalama işareti olmadığı için karışmaya devam etmiştir
2. Bu sıkıntıyı ilk fark eden Irak Valisi Haccac bin Yusuf olmuştur. Bu sorunun çözülmesi için Haccac, Yahya bin Ya’mer ve Nasr bin Asım’dan bu duruma çözüm bulması için yardım istemiştir
3. Yahya bin Ya’mer ve Nasr bin Asım bu duruma çözüm bulmak için Kur’ân-ı noktalama kararı almış ve hocaları Ebu’l Esved ed-Düeli’den öğrendikleriyle Kur’ân’ı noktalama işlemini gerçekleştirmiştir.
4. Kur’ân’ı noktalama işleminde harekeleme işlemi ile karışmasın diye noktalamalar siyah kalem ile yapılmıştır.
5. Noktalama ve harekeleme işlemleri her ne kadar farklı renklerde de yapılsa yine de birbirlerine karışmıştır.
NOT: 751 yılında Halil bin Ahmed günümüzde ki Kur’ân’lar da mevcut bulunan harekeleme ve noktalama sistemine yakın sistemi gerçekleştirerek bu işe son veren kimsedir.
Yorumlar
Yorum Gönder