İSLAM VE AHLAK
1. Allah’a Karşı Ahlaki Sorumluluklarımız
Sorumluluk, bir kişinin kendi davranışlarının sonucuna katlanması manasına gelmektedir. Bu duygu, insan davranışlarını yönlendirir. Kur’ân-ı Kerim bu hususta “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder” buyurmuştur. Müslümanlar, hesap zamanı geldiği vakit dünyada yaptıklarını iyi/kötü davranışlarının karşılığını alacağı inancına sahiptir. Kur’ân bu hususta “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir” buyurmaktadır. O halde insan sorumlu bir varlıktır. Sorumluluklarından bir tanesi de Allah’a karşıdır. İnsanın Allah’a karşı sorumlulukları;
1.1. Allah’ı Tanımak ve Bilmek
1- İnsan, kendisini yaratan, kendisine ibadet ve şükür edilecek yegâne varlık olan ve kendisine karşı sorumluluğu olan Allah’ı tanımalı ve bilmelidir. İnsan, Allah’ı en iyi şekilde onun isimleriyle ve sıfatlarıyla tanıyabilir. Mesela Allah, İhlas Suresi’nde kendisini şu şekilde tanıtmıştır; “De ki: ‘O, Allah’tır, tektir. Allah Samed’dir (Her şey ona muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç değildir.”
1.2. Allah’a İman, İtaat ve Teslimiyet
1- Bir mü’minin sorumlulukların en başında Allah’a iman, itaat ve teslimiyet gelir. Allah’a iman etmek, varlığını-birliği, eşi ve benzerinin olmadığını kabul etmek manasına gelmektedir. Allah’a iman etmek ona itaati peşinden getirmektedir ki Yüce Allah, kendisine itaat edilmesini emretmiştir. Bu hususta Kur’ân’da Yüce Allah “… Eğer mü’min iseniz Allah ve Rasulü’ne itaat edin” buyurmaktadır. Hz. Muhammed ise bir sözünde Allah’a itaatin önemini şu şekilde vurgulamaktadır; “…Kim Allah’a ve Rasülü’ne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim de O’na isyan ederse ancak kendisine zarar verir. Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez.” Müslüman, Allah’ın emir ve yasaklarına teslim olan ve kayıtsız-şartsız bu emir ve yasakları kabul eden manasına gelmektedir. Bu hususta Kur’ân’da Allah, “Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah’a varır” buyurmaktadır.
1.3. Allah’a İbadet
1- Hz. Muhammed, Allah’a ibadet etmenin kullar üzerinde Allah’a karşı bir görev olduğunu buyurmuştur. Bu hususta Hz. Muhammed “…Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, insanların O’na kulluk ve ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır …”
2- İbadet, insanın yaratılış amacıdır. Yüce Allah, “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” ve “Ey İnsanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize İbadet edin…” buyurmaktadır.
1.4. Allah’a Karşı Sevgi ve Saygı
1- İnsanlara karşı sonsuz iyilik ve ihsanda bulunan Yüce Allah, insanların kalbine sevgiyi yerleştirendir. Allah bu hususta “…Aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir…” ve “İnanıp salih ameller işleyenler için Rahman, gönüllere bir sevgi koyacaktır” buyurmaktadır. İnsanın da kendisine sonsuz iyilik ve ihsan da bulunan Allah’a karşı sevgi duymalıdır.
2- Müslüman olan kimse Allah sevgisi dışından daha büyük bir sevgiyi kalbinde taşımaması gerekir. Allah, bu hususta “İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Allah’ı sever gibi onları severler. İnananlar ise en çok Allah’ı severler …” ve “…Allah, onları sever, onlar da Allah’ı severler” buyurmaktadır.
3- Allah’a sevgi duymak beraberinde ona saygı duymayı da beraberinde getirir. Her şeyi sahibi ve yaratıcısı olan Allah’a saygı duymak mü’min olan kimsenin en önemli sorumlulukları arasındadır. Allah’a saygı ve sevgi duyan kimse kulluk görevlerini yerine seve seve yerine getirir. Bu hususta Hz. Muhammed, şu şekilde dua etmiştir; “Allah’ım senden seni sevmeyi, seni seven kişiyi sevmeyi, senin sevgine ulaştıran ameli isterim…”.
1.5. Allah’a Dua, Zikir ve Şükür
1- Allah’a karşı sorumluluklarımızdan olan dua, Allah ile kul arasındaki bağı sağlayan ve kuvvetlendiren, imanı daima canlı ve diri tutan, Allah’ın katında kula değer kazandıran ve kulluğun en öz halidir. Hz. Muhammed bu hususta “Dua, ibadetin özüdür” buyurmaktadır.
2- Manevi huzurun kaynağı olan zikir, Allah’ı daima hatırda tutma ve onu anmaktır. Bir Müslüman, Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini düşünerek ve her davranışında ve her sözündeki hamd, dua, tesbih ederek Allah’ı zikretmiş olur ki her mü’min Allah’ı zikretmelidir.
3- Allah’a karşı kulluğun bir gereği olan şükür, Allah’ın verdiği nimetlere karşı aslında bir teşekkürdür.Allah, Kur’ân’da “Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin” buyurarak kendisine şükredilmesini istemiştir. Şükür, bir Müslümanın en önemli sorumluluklarındandır.
4- Eğer insan, nimetin kendisine asıl verenin Allah olduğunu kavrarsa o halde her anını şükrederek geçirir. Şükrün kendi içerisinde bölümleri vardır; kalbin şükretmesi, inanmaktır; nimet veren Allah’a inanmaktır. Dilin şükretmesi, Allah’ın verdiği nimetlere yönelik hamd etmektir. Bedenin şükretmesi, namaz, oruç, hac vs. gibi ibadetleri yerine getirmektir. Allah’ın yasaklarından uzak durmak demektir. Malın şükrü, zekât ve sadakadır. Verilen nimetlerin şükrü ise onları israf etmemektir.
1.6. Allah’a Karşı İhlaslı Olmak
1- Her iman edenin sorumluluklarının başında Allah’a karşı ihlaslı olmak gelir. İhlaslı olmak, samimi olmak, içtenlikle yapmak, iki yüzlü olmamak gibi manalara gelmektedir. İslam, dinin sadece Allah’a has kılınmasını emretmektedir; insanların tutum ve davranışlarında sadece Allah’ı memnun etmeye çalışmasıdır. Allah bu hususta “… Sen dini yalnız Allah’a has kılarak O’na kulluk et” buyurmuştur. Hz. Muhammed bu konuyla alakalı bir sözünde “Din, samimiyettir…” buyurmuştur.
2- Allah katındaki insanların davranışlarının önemi, insanların zenginliği ya da dış görünüşü değil insanların samimiyetleridir. Bu hususta Hz. Muhammed “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmak, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar” buyurmaktadır.
3- İnsan, kul olma bilinci ile yaşarsa; her şeyin Allah’tan geldiğini ve yine ona gideceğini, her yapılanların ve söylenenlerin hesabını ahirette vereceğini bilirse Allah’a samimiyetle kavuşmayı temenni eder. Allah bu hususta “(Ey Muhammed!) De ki: Şüphesiz benim namazım da diğer ibadetlerim de yaşamım da ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir” buyurmaktadır.
4- Kullar, ibadetleri ile Allah’a karşı sevgisini, saygısını ve itaatini gösterirken zikri, şükrü ve dualarıyla ise Allah’a karşı ahlaki sorumluluklarını yerine getirirler.
2. Peygamberimize Karşı Ahlaki Sorumluluklarımız
1- Hz. Muhammed, Allah tarafından insanlara Allah’ın emir ve yasaklarını anlatması için gönderilmiş bir elçidir. Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getiren bir mü’min aynı zamanda Hz. Muhammed’e karşı da sorumluluklarının bilincinde olur.
2.1. Hz. Muhammed’e İnanmak ve Tasdik Etmek
1- Peygamberin Allah’tan geldi dediği her şeyi gönülden kabul etmek, peygambere iman etmek manasına gelmektedir. Bir mü’minin ise peygambere iman etmesi en baş sorumluluklarından bir tanesidir. Allah bu hususta “Ey İman Edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha indirdiği kitaba iman edin…” ve “Ey İman Edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın” buyurmuştur. Hz. Muhammed ise bu hususta “Bana iman etmeyen Allah’a da iman etmemiştir…” buyurmuştur.
2.2. Hz. Muhammed’e Samimiyetle Teslim Olmak
1- Hz. Muhammed’e gönülden bağlanmak ve Allah’tan geldi dediklerine kayıtsız ve şartsız inanmak, mü’minin en önemli sorumlulukları arasında yer almaktadır. Allah bu hususta “Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar” ve “Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasulüne götürün. (Onların talimatlarına göre meselenizi halledin). Bu daha iyidir. Sonuç olarak da daha güzeldir” ve “Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’ân’a) ve Rasülüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, ‘işittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir” buyurmaktadır.
2.3. Hz. Muhammed’i Herkesten Çok Sevmek
1- Ümmetini çok seven ve ümmetinin başına acılı bir olay gelmesini istemeyen Hz. Muhammed’i herkesten çok sevmek hatta kendinden daha çok sevmek, inananların sorumlulukları arasında yer almaktadır. Allah bu hususta “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” ve “Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha yakındır” buyurmaktadır. Hz. Muhammed ise bu hususta kendisinin sevilmesini hakiki iman olarak tanımladığı şu sözü buyurmaktadır; “Nefsim kudreti elinde olan Allah’a yemin olsun ki sizden biriniz, ben kendisine; anasından, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça gerçek anlamda iman etmiş olamaz.”
2- Allah, Hz. Muhammed’in sevilmesi hususunda inananlara, Hz. Muhammed’i annelerinden, babalarından, çocuklarından, eşlerinden, dostlarından daha fazla sevmesi gerektiğini “De ki: ‘Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez” ayeti ile bildirmiştir. Hz. Muhammed ise bu hususta “Size verdiği nimetlerden ötürü Allah’ı sevin. Allah’ı sevdiğim için beni sevin; beni sevdiğiniz için de ailemi sevin” buyurmuştur.
2.4. Hz. Muhammed’i Örnek Almak ve Sünnetine Uymak
1- Hz. Muhammed’e karşı sorumluluklarımızdan bir tanesi de onu örnek almak ve sünnetine uymaktır. Sünnet, izlenen yol ve yöntem manasına gelmektedir. Hz. Muhammed’in İslam adına söylediği sözlere, yaptığı fiillere ve takrirlere sünnet ismi verilir ki İslam’ın ikinci en büyük kaynağıdır. Allah Hz. Muhammed’in sünnetine uymak ve onu örnek almak hususunda “Andolsun, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için Allah’ın Rasulünde güzel bir örnek vardır” buyurmaktadır.
2- Müslümanlar, Kur’ân’da Allah’ın emrettiği şeylerin nasıl yaşanması gerektiğini sünnetten öğrenirler. Bu anlamda insanların, Hz. Muhammed’in hayatını iyi bir şekilde öğrenmesi gerekmektedir. İnsan ancak Hz. Muhammed’in sünnetine uyarsa hem ahirette hem de dünyada mutlu olabilir ki bu hususta Allah, “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin” buyurmaktadır.
2.5. Hz. Muhammed’e Salavat Getirme ve Onu Saygıyla Anmak
1- Salavat, Hz. Muhammed’i hayırlı bir şekilde yâd etmek ve onun ismi geçtiğinde merhametle, mağfiretle ve dua ile Hz. Muhammed’e saygı duymak demektir. Allah bu hususta “Allah ve melekler peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât edin ve içtenlikle selâm verin” buyurmaktadır. Bir yönden mü’minlerin Hz. Muhammed’e karşı sevgilerini ifade eden salât, halk dilinde “salât-ı selam” ismiyle meşhur olmuştur.
2- Müslümanlar, kendilerini Allah’a yönlendiren peygambere karşı saygı duymalıdırlar ki bu saygı onu anarken, yâd ederken, sözlerini söylerken, onu anlatırken vs. olmalıdır. Allah bu hususta “Şüphesiz Allah ve Rasülünü incitenlere, Allah dünya ve ahirette lanet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.” ve “Ey İman Edenler! Seslerinizi peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin, birbirinize seslendiğiniz gibi ona da (saygısız bir şekilde) seslenmeyin; sonra farkında olmadan amelleriniz boşa gider” buyurmaktadır.
3- Peygambere salât getirmek aynı zamanda Allah’a peygamberi insanlığa gönderdiği için şükretmek demektir. Yani salât getiren bir inanan, hem Allah’a şükür etmiş olur. Hem de peygamberi yâd etmiş olur.
3. Kur’ân-ı Kerim’e Karşı Ahlaki Sorumluluklarımız
1. Kur’ân, Allah tarafından Hz. Muhammed’e insanlar için vahyedilmiş ve insanlar tarafından okunması ibadet olan bir hayat rehberidir; Allah, Kur’ân ile insanlara kendisine en doğru iman etmenin ve ibadet etmenin yolunu anlatır.
2. Allah, insanlara Kur’ân’dan nasıl istifade edeceklerini de anlatmaktadır;
· İnsanların Kur’ân’a yönelik ilk sorumluluğu, Kur’ân’a (kalbi ve dili ile) iman etmek böylece tek olan Allah’a iman etmektir.
· İnsanların Kur’ân’ı iyi bir şekilde istifade edebilmesi için Kur’ân’ı okumalı ve iyi bir şekilde anlamaya çalışmalıdır. Yüce Allah bu husus ile alakalı “Kur’ân’ı tane tane hakkını vererek oku” ve “Bu Kur’ân, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır” buyurmuştur. Bu hususta Hz. Muhammed ise “Kur’ân’ı öğrenen ve öğreten sizin en hayırlınızdır” ve “Bir topluluk Allah Teâla’nın evlerinden bir evde toplanarak Kitabullahı okur ve onu aralarında müzakere ederlerse; üzerlerine sekinet iner. Allah’ın rahmeti onları kaplar. Melekler de etraflarını kuşatırlar …” buyurmaktadır.
· Kur’ân hususunda insanların bir diğer sorumluluğu ise Kur’ân’ı hayatının bir parçası haline getirmesidir. Yukarıda ifade edilen Allah’ın ve Hz. Muhammed’in sözlerinden anlıyoruz ki bir Müslümanın hayatında Kur’ân bir parça olmalı;
Þ Her gün az da olsa Kur’ân, “her çağda muhakkak doğruyu anlatıyor” düşüncesi ile okunmalıdır. Hatta imkân dahilinde Müslümanlar bir araya gelerek Kur’ân’ı beraber okumalı ve üstünde düşünmeli.
Þ Kur’ân okuyuşu olabildiğince düzeltilmeli.
Þ Kur’ân’ın tamamlayıcısı Hz. Muhammed’in hayatı da her gün az da okunmalı
3. İnsan ile Kur’ân arasındaki ilişki ilk olarak iman ve teslimiyet ile başlamalıdır. İkinci aşama da ibadet ve kulluk bilinci olur. Nihayette ise iç huzuru ve davranışların güzelleşmesi meydana gelir. Bu hususta Hz. Muhammed “Kur’ân okuyan mü’min turunç gibidir. Hem tadı hem de kokusu güzeldir. Kur’ân okumayan mü’min hurma gibidir. Tadı güzeldir ama kokusu yoktur. Kur’ân okuyan münafık reyhan otu gibidir. Kokusu güzeldir ancak tadı acıdır. Kur’ân okumayan münafık ise ebucehil karpuzu gibidir. Hem tadı acı hem de kokusu yoktur.”
Konu ile Alakalı Bir Hikâye;
Sâkif kabilesinden Evs bin Huzeyfe Medine’de Hz. Muhammed’e arkadaşlarıyla misafir olmuştu. O günleri anlatırken Hz. Muhammed’in yatsı namazından sonra hep yanlarına geldiğini ve Mekke günlerini anlattığını söyledi. Ancak bir akşam geç geldiğini ve bunun nedenini Hz. Muhammed’e sorduğunu söyledi. Hz. Muhammed ise Evs’e bugün okuması gerektiği Kur’ân’ı okumadan çıkmak istemediğini söyledi.
4. Topluma Karşı Ahlaki Sorumluluklarımız
1. İnsanoğlu toplum içerisinde yaşamak zorunda olan sosyal bir varlıktır. İslam ise toplum içinde yaşayan insanlar arasında adaleti tesis edebilmek ve insanlarda güven duygusunu sağlayabilmek adına belli başlı kurallar koymuştur. Bu anlamda İslam, insanın canını, malını, dinini, aklını ve iffetini koruyacak hukuk kaideleri koymuştur. İnsanların da bu kaidelere uyması en önemli sorumluluklarından bir tanesidir.
2. İslam âlimleri, insanların ahlaki yönünü adalet, hikmet, iffet ve şecaat (cesaret) olmak üzere 4 temel öge halinde ele almıştır. Can ve malın korunmasında adalet ve şecaat erdemin ön plandadır. Dinin ve aklın korunmasında ise hikmet erdemi ön planda iken neslin korunmasında iffet erdemi ön plandadır.
3. Can ve malın korunması ilkesi insanın canının ve malının dokunulmaz olduğunun göstergesidir. Allah bu hususta “haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın…” buyurmaktadır. Buradaki haklı sebep, savaş, can ve mal tehdididir.
4. İslam’da hırsızlık, hile ve gasp gibi yöntemler ile mala zarar vermek/malı haksız bir şekilde ele geçirmek yasaklanmıştır. Can ve mal güvenliği olmayan her Müslüman bunları korumak adına meşru daire içerisinde müdafaa edebilir ki bunun için de şecaat lazımdır.
5. Kul hakkı, İslam’da en önemli gözetilmesi gereken erdemlerin başında gelir. Allah, “ne ile gelirseniz gelin. Ancak kul hakkı ile gelmeyin” buyurarak bu hususa dikkat çekmiştir. O halde bir Müslümanın kul hakkına riayet etmesi gerekir ki bu da ancak adalet ilkesi ile mümkündür. Allah bu hususta “Ey İman Edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine de olsa adaletten asla ayrılmayan, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır”buyurmaktadır.
6. Dedikodu yapmamak, iftara etmemek, yalan söylememek, başkasının özelini araştırmamak vs. gibi davranışlar İslam’ın emrettiği iffete yakışır hareketlerdir. İffet, nefsin ve bedenin isteklerinden Allah’ın isteği doğrultusunda uzaklaşmak manasına gelmektedir. Hz. Muhammed bu hususta “Müslüman, elinden ve dilinden başkalarının güven içinde olduğu kimsedir” buyurmaktadır.
7. Sevgi, toplumda yaşayan insanları bir arada tutan en önemli bağdır. Hz. Muhammed bu hususta “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığımız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın” buyurmaktadır. Örnek;
Enes b. Malik anlatıyor:
Bir adam Hz. Peygamber’in yanında iken oradan birisi geçti. Adam, ‘Ey Allah’ın
Resulü, ben bu adamı seviyorum.’ dedi. Peygamberimiz adama, ‘Bunu kendisine
söyledin mi?’ diye sordu. Adam ‘Hayır.’ cevabını verdi. Hz. Peygamber, ‘Git, kendisine
söyle.’ buyurdu. Bunun üzerine adam o kimsenin yanına gitti ve ‘Ben seni Allah (c.c.)
için seviyorum.’ dedi. Öteki adam da ‘Beni kendisi için sevdiğin Allah da (c.c.) seni
sevsin.’ cevabını verdi.
8. Yardımlaşma, sosyal bir varlık olan insana, toplum içerisinde güvence altında hissetmesini sağlayan önemli bir olgudur. İslam, insanlar arasında yardımlaşmanın sağlanması adına zekât ve sadaka gibi güzel amelleri insanlara tavsiye etmiştir. Allah bu hususta “Onlar gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda infak ederler” ve “… İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının…” buyurmaktadır. İnfak, Allah rızasını kazanmak adına karşılıksız yardım manasına gelir.
9. İslam’ın ana gayesi toplumda güzel ahlaka dayalı bir hayat düzeni oluşturmaktır. Bunu oluştururken de insanlara adaleti, güveni, sevgiyi, yardımlaşmayı, merhameti, cömertliği tavsiye etmekte ve ibadetlerin yapılmasını (kulluk görevlerinin) emretmektedir. Mesela namaz ibadeti, insanın güzel ahlaka ulaşmasında bir yoldur. Allah bu hususta “… namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar…” buyurmaktadır.
5. Esmâ-i Hüsnâ’yı Tanıyorum
1. Esmâ-i Hüsnâ, Allah’ın en güzel isimleri manasına gelmektedir. Dua ederken esmâ-i hüsnâyı kullanmak Allah’ın hoşuna gitmektedir. Mesela Filistin ile İsrail arasındaki savaşı okuyan bir Müslüman “Ya Rabbi! Müslümanlara eziyet edenleri Kahhâr ismin ile kahr-u perişan eyle” şeklinde dua etmesi buna örnektir.
2. Allah’ın en güzel isimlerinden bir tanesi izzet sahibi ve her şeye galip gelen manasına gelen “el-Azîz’dir”. Allah’ın en güzel 99 isminde biri olan el-Azîz, iradesine kâinatta kimsenin karşı koyamayacağı kişi, mutlak güç ve kuvvet manasına gelmektedir. Allah, tüm insanların isteklerine ve arzularına cevap verebilecek güç ve kudrete sahiptir. Allah bu hususta “Göklerin, yerin ve bunlardaki her şeyin hükümranlığı yalnızca Allah’ındır. O her şeye hakkıyla gücü yetendir” buyurmaktadır.
3. Allah’ın en güzel isimlerinden bir tanesi “er-Rahman’dır.” er-Rahman, dünyadaki bütün varlıklara (mü’min ya da değil fark etmeksizin) merhamet eden manasına gelmektedir. Rahman ismi, sadece Allah’a özgü bir isimdir ve ondan başka kimseye verilmez. Ayrıca Allah ile Rahman kelimeleri birbirlerinin yerine kullanılabilir. Allah, Rahman ismi ile alakalı Kur’ân’da “Sizin bir tek ilahınız vardır. O da Rahman ve Rahim olan Allah’tır” ve “De ki: (Rabbinizi) ister Allah diye çağırın ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur” diye buyurmaktadır.
4. Allah’ın en güzel isimlerinden bir tanesi de emniyet ve selamet manalarına gelen “es-Selâm’dır”. es-Selâm, her türlü eksiklikten uzak olan, yaratması kusursuz olan ve kullarına güvenlik, barış ve esenlik veren manasına gelir. Allah’ın bir eksikliğe sahip olması düşünülemez. Aksi halde o şey, Allah olmaz. Yüce Allah’ın, mü’min kullarını cennette selametle karşılayacağını “Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır” ayeti kerimesinden anlıyoruz. Ayrıca bu hususta Hz. Muhammed “Allah’ım! Selâm olan Sen’sin ve esenlik de Sen’dendir” şeklinde dua etmiştir. Selamet sahibi Allah’a inanan kimse hem dünyada hem de ahirette mutlu olur. Aynı zamanda selam kelimesi, barış ve esenlik yurdu cennet manasına da gelmektedir.
5. Allah ismi, Esmâ-i Hüsnâ da ki bütün isimleri kapsayan, Esmâ-i Hüsnâ’da ki bütün isimlerin manasına gelen çatı bir isimdir.
teşekkürler hocam
YanıtlaSilALLAH razı olsun hocam İnşAllah detay sormassınız
YanıtlaSil