Ana içeriğe atla

EN GÜZEL ÖRNEK PEYGAMBERİMİZ ÜNİTESİ

 

EN GÜZEL ÖRNEK PEYGAMBERİMİZ ÜNİTESİ

PEYGAMBERİMİZİN KARARLILIĞI VE CESARETİ

Ø    Hz. Muhammed, İslam tebliğine başlarken tek başına ve toplumu tamamen ona karşıydı. Ancak Hz. Muhammed, Allah’ın dinini yayma konusunda hiçbir zaman şüpheye düşmedi. Kendisine yöneltilen eleştirilere, tehditlere, tekliflere vs. tamamen kendisini kapayarak İslam’ı tebliğ etme görevini yerine getirdi. Hz. Muhammed’in bu kararlı ve cesaretli duruşu İslam’ın onun elinde büyümesine imkân verdi.

v    Mekkeli Müşrikler bir gün Kâbe’nin etrafında oturmuş Hz. Muhammed’in kendi atalarına sövdüğünden bahsediyorlardı. Bu tavırlarında da ileriye gittiğini bu denli bu duruma karşı daha fazla sabretmemeleri gerektiğini ifade ediyorlardı. Bu sırada Hz. Muhammed, Kâbe’ye geldi ve tavafa başladı. Hz. Muhammed tavaf ederken müşrikler bir andan Hz. Muhammed’e kötü sözler sarf ettiler. Ancak Hz. Muhammed, korkmadan tavafına devam etti. Hz. Muhammed, ikinci sa’yında iken müşrikler yeniden Hz. Muhammed’e sataştılar. Ancak Hz. Muhammed aldırmadan ve korkmadan devam etti. Peygamber üçüncü sa’yını bitirdi. Müşrikler yine Hz. Muhammed’e sataştılar. Hz. Muhammed, bu olay karşısında durdu ve korkusuzca şu sözleri sarf etti; “Ey Kureyş Topluluğu! İşitiyor musunuz? Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki feda olmak için geldim.” Hz. Muhammed’in bu tutumu karşısında şaşıran müşrikler o gün daha bir şey yapamadılar. Ertesi gün Hz. Muhammed, Kâbe’ye geri geldi. Onu gören müşrikler, Hz. Muhammed’in etrafını çevirdiler ve Hz. Muhammed’e kendi ilahlarına dil uzatıp uzatmadığını sordular. Hz. Muhammed ise onlarının ilahlarının gerçek ilah olmadığını buyurdu. Bunun üzerine müşrikler Hz. Muhammed’e saldırdılar. Bu sırada Hz. Muhammed’in yanında Hz. Ebubekir vardı. Hz. Ebubekir, Hz. Muhammed’e karşı olan bu tutuma karşılık “Rabbim Allah’tır diyen bir adamı öldürecek misiniz?” diyerek Hz. Muhammed’i korumaya çalıştı.

v    Ebu Cehil, Mekke’ye gelen bir yabancının devesini satın almış ancak parasını vermemişti (gasp etmişti). Yabancı adam, durumu Kâbe etrafında oturan birkaç Mekkeliye anlattı. Kâbe etrafındaki Mekkeliler, yabancı adama Hz. Muhammed’e gitmesini Hz. Muhammed’in devenin parasını ya da deveyi geri alabileceğini söylediler. Aslında Mekkeliler, Hz. Muhammed ile Ebu Cehil arasındaki düşmanlığı biliyor ve bu yüzden Hz. Muhammed ile dalga geçmek amaçlı böyle bir şey yapmışlardı. Hz. Muhammed ise durum kendisine anlatılınca Ebu Cehil’in evine gitti ve kapıyı çaldı. Kapıyı açan Ebu Cehil’den Hz. Muhammed, yabancı adamın hakkını istedi. Ebu Cehil ise adamın hakkını içeriden getirdi ve Hz. Muhammed’e teslim etti. Hz. Muhammed, yabancı adama hakkını teslim edince herkes çok şaşırdı ve bunun nasıl olduğunu Ebu Cehil’e sordular. Ebu Cehil ise Hz. Muhammed’i kapısına geldiğinde başının arkasında kızgın bir deve gördüğünü ve yabancı adamın hakkını vermezse onun kendisini yiyebileceğini düşündüğünü söyledi.

v    Hz. Muhammed, 625 yılında Bedir’in intikamını almak isteyen Mekkeli Müşriklerin yola çıktığını öğrendiğinde ashabıyla savaşın stratejisi üzerine istişare yaptı. Bilhassa gençler, şehrin dışında saldırı savaşı istediler. Ufak bir grupta şehirde kalıp savunma savaşı istedi. Hz. Muhammed çoğunluğa uydu ve saldırı savaşına karar verdi. Zırhını giyinen peygambere, gençler bu sefer ilk karardan döndüklerini ve savunma savaşının daha iyi olacağını söylediler. Ancak Hz. Muhammed, zırhını giyen peygamberin savaşmadan çıkarmayacağını bu sebeple saldırı savaşı yapacağını söyledi.

v    Hz. Muhammed ashabıyla Hendek Savaşı’nda şehirde kalarak savunma savaşı yapmıştı. Geceleri çadırında namaz kılan peygamber namazından sonra hendekleri kontrol ederdi. Bir keresinde hendeklerden korkutucu bir ses geldi. Sahabeler bu sesten korkmuştu. Hz. Muhammed, zırhını giydi ve hendekleri kontrol etmeye gitti. Tan yeri ağarmaya başlayınca gelen Hz. Muhammed, korkulacak bir şey olmadığını söyleyerek sahabelerini sakinleştirdi.

v    Huneyn Savaşı’nda bir ara savaş müşriklerin lehine dönmüş ve Müslümanlar dağılmıştı. Savaş alanında Müslümanlar endişeden birbirlerini tanıyamaz hale gelmişti. Hz. Muhammed, bu durum karşısında cesaretini ve kararlığını hiç kırmayarak           sahabelerini etrafında toplamaya çalıştı. Tekrardan toplanan Müslümanlar, savaşı kazandı.

v    Ebu Süfyan, Uhud Savaşı’ndan sonra Bedir Mevkii’nde Hz. Muhammed ile savaşmak için sözleşti. Zaman geçtikçe savaş bir türlü gerçekleşmedi. Mekkeliler Ebu Süfyan’a savaşmak isteyip-istemediğini sormaya başlamışlardı. Ebu Süfyan savaşmak istemiyordu. Bu yüzden uzlaşma yapılsın diye Nuaym bin Mes’ud’u ayarladı. Nuaym, şayet Müslümanları savaştan vazgeçirebilirse 10 deve alacaktı. Nuaym, Hz. Muhammed’in yanına geldi ve Kureyş’in büyük bir ordu hazırladığını savaşın tehlikeli olduğunu söyledi. Hz. Muhammed bu durum karşısında cesaret ve kararlılığını bozmayarak tek kişi de olsam savaşacağım dedi.

PEYGAMBERİMİZİN HAYATINDA DUA VE TEVEKKÜL

Ø    Hz. Muhammed, bir işi yaparken her türlü tedbiri almıştır. Sonrasında yaptığı bir işte zorluk çıktığı zaman sabır etmiş ve Allah’a güvenmiştir. Ayrıca Hz. Muhammed, zora düştüğü zaman Allah’a dua ederek Allah’tan yardım dilemiştir.

v    Hz. Muhammed, Sevr Mağarasının önünde müşrikler kendilerini sıkıştırdığında yanına Hz. Ebubekir vardı. Hz. Ebubekir, endişelenerek Hz. Muhammed’e bir şeyler söyledi. Ancak Hz. Muhammed tevekkül sahibi bir insandı. Hz. Ebubekir’e “Üzülme! Allah bizimle beraberdir” buyurdu.

NOT: İnsan yapacağı bir işi, bütün tedbirlerini alarak yeterli ve gerekli çalışmaları yerine getirerek sonucu Allah’tan beklemesine denir.

Ø    Hz. Muhammed’in hayatında önemli bir yeri olan olgulardan bir tanesi de duadır. Dua kelime manası olarak çağırmak, davet etmek, seslenmek gibi manalara gelmektedir. Terim olarak ise insanın Allah’ın yüceliğini kabul ederek ve kendi zayıflığını görerek Allah’a yalvarması ve Allah’tan yardım dilemesidir. Dua ile alakalı Hz. Muhammed, “Kim dua etmezse Allah ona gazap eder.” buyurmuştur. Başka bir hadisinde ise Hz. Muhammed “Ey Allah’ın kulları! Size dua etmenizi tavsiye ederim” buyurmuştur.

Ø    Hz. Muhammed yatarken, kalkarken, yolculuğa çıkarken, üzüntülü ya da sevinçli hallerinde, namazlarından sonra, ezan okununca gibi anlarda dua ederek duayı hayatının ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir.

Ø    Hz. Muhammed dua edilirken dikkat edilmesi gereken bazı ilkeleri hatırlatmıştır;

v    Dua alçak sesle (toplu dualar hariç) ve kabul olacağına inanılarak yapılmalıdır.

v    Beddua edilmemeli (özellikle anne-babalar bu konuda dikkat etmelidir. Sinirli anlarında evlatlarına tabir-i caiz ise bedduayı ağzından kaçıran anne-babalar ile alakalı Hz. Muhammed, anne-babalara uyarılarda bulunmuştur. Bu hususta Hz. Muhammed “Kendiniz için beddua etmeyin. Çocuklarınız için beddua etmeyin. Mallarınız için beddua etmeyin. Ola ki Allah’ın duaları kabul ettiği saate denk gelir de istediğiniz şey kabul ediliverir”), haram yiyerek dua edilmemeli ve duanın kabul edilmesinde aceleci davranılmamalıdır.

PEYGAMBERİMİZİN YEME-İÇME ADABI

Ø    Allah, insanları bedensel ihtiyaçları olan bir varlık olarak yaratmıştır; insanın maddi ve manevi hayatını sürdürebilmesi için bu bedensel ihtiyaçlarını gidermesi şarttır. (İBN-İ SİNA’NIN ÇİFT KANATLI KUŞ METAFORU)

Ø    Hz. Muhammed’in bedensel ihtiyaçlardan bir tanesi olan beslenme ile alakalı belli başlı ölçüleri vardı;

v    Yenilen ve içilen şeyler helal ve temiz şeyler olmalıdır; Hz. Muhammed, içki, kumar kazancı, domuz eti vs. gibi helal ve temiz olmayan yiyecek ve içeceklerden uzak durmuştur.  Bu hususta Allah, “Ey İnsanlar! Yeryüzünde bulunana helal ve temiz olanlardan yiyin. Şeytanın peşine düşmeyin. Zira Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır.” Hz. Muhammed, kişinin en helal kazancının kendi emeği olacağını bildirmiştir. Bu hususta Hz. Muhammed “En hayırlı kazanç, kişinin elinin emeğiyle kazandığıdır” ve “Haramla beslenen vücut cennete giremez. O, ateşe daha layıktır.” buyurmuştur.

v    Yeme içme esnasına israftan uzak durulması gerekmektedir. Hz. Muhammed bu hususta “Ey âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat israftan uzak durun. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” buyurmaktadır. Ayrıca Hz. Muhammed, yemek yediği zaman tabakta bir yiyecek bırakmamaya özen gösterir ve yemeğin paylaşılmasını tavsiye ederdi. Bu hususta bir hadisinde “İki kişinin yemeği üç kişiye, üç kişinin yemeği de dört kişiye yeter.” buyurmuştur. Ayrıca Hz. Muhammed, yemekten önce-sonra ellerin yıkanmasını önermiştir.

v    Hz. Muhammed her mesele de olduğu gibi yeme-içme hususunda da son derece kanaatkâr bir insandı; savurganlıktan ve gereksiz lüksten kaçınırdı. Kimi zaman yemek bulamadığı zaman karnına taş bağladığı rivayetler arasında bize ulaşmaktadır. Acıkmadan sofraya oturmaz, doymadan ise sofradan kalkmayı adet haline getirmiş tıka-basa yemeyi uygun görmemiştir. Bu hususla alakalı Hz. Muhammed, “Âdemoğlu midesinden daha şerli bir kap doldurmamıştır. Ona, belini doğrultacağı kadar birkaç lokma yeterlidir. Eğer daha fazla yemek istiyorsa midesini üçe ayırsın: Üçte birini yemek için, üçte birini su için, üçte birini de nefes almak için ayırsın (boş bıraksın.)” ve “Kişinin, her iştahı çektiğini yemesi, israf olarak yeter” buyurmuştu.

v    Hz. Muhammed, imkanlar ölçüsünde ayakta bir şey yiyip-içmemeye özen göstermiş suyun ise 3 yudumda içilmesini ve her yudumda besmele çekilmesini tavsiye etmiştir. Bu hususta Hz. Muhammed, “Suyu bir solukta içmeyin. İki üç nefeste, dinlene dinlene için…” buyurmuştur.

v    Hz. Muhammed’in yemek yemeden önce besmele çekilmesini ve yemekten sonra hamd edilmesi gerektiğini ifade etmiştir; Hz. Muhammed, besmelesiz başlanan yemeğin bereketsiz olacağını ifade etmiştir. Hz. Muhammed, bu hususta “Gerçek şu ki şeytan, besmele çekilmeyen yemeği kendi hakkı sayar.” buyurmaktadır. Hz. Muhammed, şayet yemeğin başında besmele çekilmesi unutulursa hatırlandığı vakit besmele çekilmesini söylemiştir.  Hz. Muhammed yemeğin şükrünü ise genelde şu şekilde dua ederek yapardı; Elhamdü lillâhillezî et’amenâ vesegânâ ve cealenâ minel müslimîn” (Allah’a hamdolsun ki bizi doyurdu, bizim susuzluğumuzu giderdi ve bizi Müslümanlardan kıldı.)

Yorumlar

EN ÇOK OKUNANLAR

İMAN VE İSLAM

 İMAN VE İSLAM Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet 1.                Allah’a ve Hz. Muhammed’e karşı inancımızı ifade ettiğimiz ve inancın özü olarak nitelendirilen ifadelere   “ Kelime-i Tevhid”  ve “Kelime-i Şehadet” ismi verilir.  Şayet bir kimse bu sözleri kalben söylerse (dil ve kalp) Müslüman olur. Kelime-i Tevhid 1.                “La İlahe illallah. Muhammedun Rasulullah. (Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed, Allah’ın Rasulüdür)”   ifadesi kelime-i tevhid deyince anlaşılan lafızlardır. Bu sözü söylemiş olan kimse  Allah’ın tek ilah olduğunu ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğunu   kabul etmiştir. 2.                İslam dini, tevhid dinidir;   tek olan Allah’a inanç duyma dinidir.   Tevhid ’in zıddı ise şirktir.   Şirk, Allah’ı ortak koşmak manasına gelmektedir.  3.                Müslümanlar şirkten uzak durmalıdırlar ki bunun için   kelime-i tevhid-i sık sık tekrar etmeliler ve hayatlarına tatbik etmelidirler;   Yüce Allah’ın var olduğunu, bir olduğunu ve her şeyin

İBADET VE İNSAN

İBADET VE İNSAN 1.                İmanın Göstergesi İbadet 1-               İnanmak ve tasdik etmek manasına gelen  iman etmek,  Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kadere (hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine) inanmak  manasına gelmektedir.  2-               Teslim olmak manasına gelen   ibadet,  Allah’a kul olmak   demektir. 3-               Kainattaki bütün varlıkların var olma sebebi Allah’tır.   Yani bütün varlıklar, varoluşlarını Allah’a borçludurlar.  O halde onlarda sonsuz bir bağlılıkla Allah’a itaat etmelidirler.  Bu hususta Allah  “Allah’ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah’a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa-sola dönmektedir”  buyurmaktadır.  4-               Dünyada var olan her bir varlığın bir amacı vardır.   Bu hususta Allah  “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık”  buyurmaktadır.  Bu canlılar içerisinde insan da vardır ki onun da dünyada bir görevi vardır.   Allah

KUR'ÂN-I KERİM'İ DOĞRU VE GÜZEL OKUMA: TECVİD (1. VE 2. HAFTA)

KUR'ÂN-I KERİM'İ DOĞRU VE GÜZEL OKUMA: TECVİD  HARFLERİN MAHREÇLERİNİN TELAFFUZU 1- Kur’ân-ı Kerim’in  kendine has usulü ve fonetiği  vardır. Buna uygun olarak okunması için ise  harflerin mahreçlerini tam ve doğru olarak telaffuz etmek  gerekir. Bu yüzden Müslümanlar, Kur’ân da harflerin mahreçleri hususunda ki eğitime önem vermişler ve  tashih-i huruf ismi verilen eğitim yöntemini  geliştirmişlerdir. 2- Tashih-i huruf dersi  fem-i muhsin  ismi verilen kişiden alınmalıdır. 3- Kur'ân harflerinin   mahreç bölgesi üçtür; Dil (diş/damak), Dudak, Boğaz. 4- Mahreç bölgelerinden boğaz,  kendi içerisinde boğazın ağza yakın olan kısmı (çıkan harfleri غ خ), boğazın orta kısmı (çıkan harfleri ح ع) ve boğazın ağza uzak olan kısmı (çıkan harfleri ا ه)  şeklinde 3 bölüme ayrılmaktadır. 5- Mahreç bölgelerinden olan  dudak bölgesinden ise üst ön dişlerin ucu ile alt dudağın içinin ısırılmasıyla ف, dudakların öne toplanmasıyla و, dudakların normal halindeyken kuvvetlice kapanmasıyla ب ve d