Ana içeriğe atla

HZ. MUHAMMED’İN HAYATI

HZ. MUHAMMED’İN HAYATI

HZ. MUHAMMED’İN ÇOCUKLUK VE GENÇLİK YILLARI

DOĞUMU – VEFATI

20 NİSAN 571 (REBİÜ’L EVVEL 12), MEKKE

8 HAZİRAN 632, MEDİNE

 

BABASI VE ANNESİ

ABDULLAH (KUREYŞ KABİLESİ HAŞİMOĞULLARI KOLU), AMİNE (KUREYŞ KABİLESİ ZÜHREOĞULLARI KOLU)

DEDELERİ

ABDÜLMUTTALİB (ABDULLAH’IN BABASI)

VEHB (AMİNE’NİN BABASI)

 

AMCALARI

ABBAS – HAMZA – EBU LEHEB – EBU TALİB – HARİS – KUSEM – MUKAVVİM – ZÜBEYR – HARİS – DİRAR – HACL

SÜT ANNESİ-BABASI

HALİME – HARİS

SÜT KARDEŞLERİ

ŞEYMA – ABDULLAH – ÜNEYSE

 

HZ. MUHAMMED’İN DOĞDUĞU ORTAM

1- Coğrafi Konum

1.  İslamiyet öncesi Arap Yarımadası, Hicaz, Kuzey Arabistan ve Yemen olmak üzere 3 bölgeye ayrılmaktadır.
2. İslamiyet öncesi Arap Yarımadası’nda Mekke, Medine, Taif, Yemen gibi önemli şehirler yer almaktaydı.
3. İslamiyet öncesi Arap Yarımadası, Asya kıtasının güneybatısında yer almaktadır. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının tam olarak birleştiği noktadadır. Doğusunda Basra Körfezi ve Umman Denizi, güneyinde  Hint Okyanusu ve Aden Körfezi ve batısında Kızıldeniz yer almaktadır.

2- Sosyal Ortam

1. İnsanlar kabileler halinde yaşıyorlardı
2. Kan davaları ve sınır anlaşmazlıkları yüzünden kabileler arasında sürekli savaşlar çıkıyordu
3. Kadınlar ikinci sınıf insan muamelesi görüyorlardı 

Örnek:  
- Kız çocuğu doğuran kadın toplumdan dışlanıyordu
- Bir adamı birden fazla kız çocuğu olduğu zaman doğan diğer kız çocuklar diri diri gömülüyordu. 
- Bir kadının kocası ölürse ölen adamın kardeşlerden hangisi ilk olarak yengesinin üstüne ceketini atarsa kadının sahibi o oluyordu.
- Kadın mirastan mahrum bırakılıyordu.
- Bir baba kız çocuğu olduğu zaman sanki utanılacak bir şey yapmış gibi toplumdan kaçıyor ve yüzleri kapkara kesiliyordu. (Nahl Suresi 58-59)
4. Toplumda ahlaki çöküntü yaşanıyordu ve adalet duygusu yok olmuştu. Mesela içki, kumar, zina, hırsızlık, tefecilik vb. gibi kötü alışkanlıklar son derece yaygındı   
5. Toplumda ahlaki çöküntü olmasına rağmen cömertlik, yiğitlik, misafirperverlik, kendilerine sığınanları koruma ve ahde vefa gibi konularda insanlar çok üstündüler 
6. Toplum kendi içerisinde sınıflara ayrılmıştır. Mesela Zenginler ve fakirler gibi ya da hürler ve köleler gibi
7. Asabiyye toplumda bir hayli etkindi

3- Ekonomik Ortam

1. Toplumda Göçebe Yaşayanlar (Bedevi) ekseriyetle; Hayvancılık
2. Toplumda Yerleşik Yaşayanlar (Medeni) ise ekseriyetle; Tarım, Ticaret, Kervansaraycılık
NOT: Mekke ticaret, kültür, edebiyat vs. alanlarda önemli bir yere sahip olmasından ötürü Ummu’l Kura (Şehirlerin Anası) olarak bilinirdi.
NOT: Mekke, cahiliye döneminde meşhur ticaret yolu olan Yemen-Şam ticaret yolu üzerinde bulunmaktaydı.

4- Kültürel Ortam

1. Toplumda okuma-yazma oranı bir hayli düşüktür
2. Toplumda sözlü kültür bir hayli yaygındır
3. Toplumda sözlü kültürden şiir ve belağat üst seviyededir

Örnek: Kâbe etrafında kurulan panayırlarda şiir ve belagat yarışmaları düzenlenir ve birinci olan şiirler Kâbe’nin üzerine asılırdı. 

5- Dini Ortam

1. Toplumda Putperestlik, Yahudilik, Hristiyanlık, Mecusilik, Sabiîlik ve Haniflik din olarak mevcuttu
2. Hanif, Hz. İbrahim’in dini geleneğine bağlı ve Tevhid inancına sahip bir dindir. Aynı zamanda İslamiyet’e en yakın dindir dememiz mümkündür
3. Toplumda Putperestlik dini hakimdi. Putperestler kendilerinin yaptıkları puta tapan, onlar için kurban kesen, onların etrafında tavaf eden ve belirli zamanlarda onlara hediye alan kimselerdir. Putperestler, putların kendilerini Allah’a yaklaştırdığını ve bu sayede Allah’ın onlara yardımcı olacağına inanırlardı. (Zümer-3)
4. Toplumda birçok anlama gelen ve isme sahip putlar mevcuttu. Bu putların 360 tanesi ise Kâbe içerisindeydi. Her evde muhakkak bir put vardı. Herhangi bir müşrik yolculuğa çıkarken kendine şans getirmesi için en son dokunduğu şey taptığı put olurdu. Yolculuktan döndükten sonra da sağ-salim bir şekilde döndüğü için saygı ve şükür manasında ilk dokundukları şey taptığı put olurdu.
5. Müşrik Araplar içerisinde Allah’ın kızları olarak kabul ettikleri meleklere ve cinlere de tapanlar mevcuttu.
NOT: Kur’ân Kerim’in nazil olmadan önceki bu döneme Cahiliye dönemi denir. Çünkü bu insanlar ahlakı, Allah’ı ve İslam’ı tanımıyorlardı. 
NOT: Kâinatı yaratan Allah’ın uluhiyetine ortak koşanlara Müşrik ismi verilir.

KÂBE

1. Toplumda Kâbe’nin önemli bir konumu ve yeri mevcuttur. Toplumun tamamı Hz. İbrahim’den gelen bir etkiyle Kâbe’ye çok büyük bir saygı duymaktaydı. Bu sebeple de bu dönemde ki insanlar gerek ticari gerek kültürel gerek spor gerek siyasi gerek dini vb. gibi yaptıkları bütün faaliyetleri ve toplantıları Kâbe civarında gerçekleştirirdi.
2. Kâbe bu dönemde ticari bir güçtü. Hac görevi için Kâbe’ye gelen bütün hacılar harcamalarını Kâbe etrafında gerçekleştirmekteydi. Yani bu dönemde Kâbe hakimiyetini elinde bulunduran aynı zamanda ticari gücü de elinde bulundurmuş oluyordu. 
3. Kâbe, Hz. Âdem tarafından inşa edilmiştir. Yani yeryüzündeki ilk mescittir. Daha sonra ise Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından temelleri üzerine yeniden yükseltilmiştir.

ZEMZEM

1. Hz. İbrahim, karısı Hacer ve oğlu İbrahim’i Allah’ın emri ile Mekke’ye getirdi. Başta Hacer (a.s.) bu duruma karşı çıksa da Allah’ın emri olduğunu öğrenince Hz. İbrahim’e itaat etti.
2. Bir süre sonra İsmail (a.s.) susadı ve su için ağlamaya başladı. Etrafta su kollayan Hacer (a.s.) etrafı daha net görebilmek için yakında gördüğü Safa ve Merve tepeleri arasında gidip geldi. Daha sonra Cebrail ona “Endişelenme” dedi. Bu sırada Hz. İsmail’in topuğunu vurduğu yerden zemzem suyu fırladı.
3. Hacer (a.s.), akan suya boşa gitmesi diye “dur, dur” manasında “zem zem” dedi. Suyun ismi ise buradan gelmektedir. 

HZ. MUHAMMED’İN ÇOCUKLUK YILLARI

Doğumdan Önce

Hz. Muhammed’in babası Abdullah, ticaret için gittiği Suriye’den dönerken Medine’de hastalanmış ve Hz. Muhammed’in doğumuna 2 ay kala vefat etmiştir. 

Doğumu (571)

Hz. Muhammed, hicri takvime göre Rabiü’l Evvel ayının 12’si miladi takvime göre ise 20 Nisan 571 yılında pazartesi günü doğmuştur.

Hz. Muhammed’in dedesi Abdülmuttalib, Hz. Muhammed’in doğumuna en çok sevinenler arasındadır. Torununun şerefine ziyafet vermiş ve ismini “övülmüş olan, bolca övülen, iyi ve güzel şeylerin kendisinde toplanan” manasında Muhammed ismini vermiştir. Mekke ve civarında az kullanılan bu ismi torununa neden verdiğini sorunca Abdülmuttalib, “torunum ileride şanı çok yüce birisi olacak” demiştir. Hz. Muhammed’in annesi Amine ise oğluna “övülmüş olan, bolca hamd eden” manasında Ahmed ismini vermiştir. Ayrıca Hz. Muhammed’e “yüceltilen” manasında Mahmut ve “seçilmiş” manasında Mustafa isimleri de verilmektedir.

 

0-4 Yaş Arası (571-575)

Mekke’de havaların çok sıcak olmasından ötürü ve çocuklar fasih Arapçayı öğrenebilsinler diye çocukların süt anneye verilmesi geleneği vardı. Hz. Muhammed de Halime isminde bir süt anneye verilmişti. Başta Hz. Muhammed, babası olmadığı için Halime tarafından alınmak istemedi. Ancak Halime’nin bineği çok yaşlı olmasından ötürü Halime, kervanından geri kalmış ve diğer ailelere nazaran Mekke’ye geç gelmiştir. Bir tek Hz. Muhammed de kalınca eve eli boş dönmek istemedi ve Hz. Muhammed’i süt oğul olarak kendisine aldı. Halime’nin kocası Haris ve çocukları Abdullah, Şeyma ve Üneyse’ydi. 

Süt çocukların, süt annelerinin yanında kalma süresi ortalama 2 yıldı. Ancak Halime, Hz. Muhammed 2 yaşına geldiğinde annesine onu vermek istemedi. Çünkü Hz. Muhammed eve geldiğinden beri eve ayrı bir huzur ve bereket gelmişti. Bu huzur ve bereketin Halime ve kocası farkındaydı. Hz. Muhammed, 2 yaşına geldiğinde Halime, Amine ile görüştü. Hz. Muhammed’in biraz daha kendisinde kalmasını teklif etti. Ancak başlangıçta Halime bunu her ne kadar kabul etmediyse de o sıralar Mekke’de ki salgın hastalığı da düşünerek bu teklifi kabul etti. Böylelikle Hz. Muhammed 4 yaşına kadar süt annesinin yanında kaldı. Hz. Muhammed, 4 yaşına gelince Halime onu annesi Amine’ye teslim etti. 

4-6 Yaş Arası (575-577)

Hz. Muhammed, 4-6 yaş arasının annesi ile geçirdi. Hz. Muhammed, 6 yaşında iken annesi Amine ve yardımcıları Ümmü Eymen ile birlikte Medine’ye anne tarafı akrabalarını ziyarete gitti. Burada 1 ay kadar kaldıktan sonra (rivayetlere göre Hz. Muhammed burada yüzme öğrenmiş ve akraba çocukları ile oynamış) dönüş yolunda Amine, Ebva ismi verilen yerde rahatsızlandı ve vefat etti. Hz. Muhammed’i, yardımcıları Ümmü Eymen, Mekke’ye getirdi ve dedesi Abdülmuttalib’e teslim etti.  

6-8 Yaş Arası (577-579)

Hz. Muhammed, 6-8 yaş arasını dedesi Abdülmuttalib’in yanında geçirdi. Abdülmuttalib, torununu çok sever ve ona ciddi değer verirdi; Kâbe’de Abdülmuttalib için bir yer ayarlamışlardı. Oğulları bile onun yerine oturamazdı. Ancak Muhammed, buraya gelirdi ve istediği gibi otururdu, oynardı. Amcaları Hz. Muhammed’e bu durumdan ötürü karışırdı. Ancak Abdülmuttalib, oğullarına Hz. Muhammed’i rahat bırakmasını söylerdi.

 

 

8-25 Yaş Arası (579-596)

Hz. Muhammed, 8-25 yaş arasını amcası Ebu Talib’in yanında geçirdi. Hz. Muhammed’i Amcası Ebu Talib, yeğenini çok sever ve ona ciddi değer verirdi; Hz. Muhammed gelmeden sofraya oturmaz ya da kimseyi yemeye başlatmazdı. Ebu Talib ve hanımı Fatıma, Hz. Muhammed’i kendi çocuklarından ayırmamıştı. Hatta Hz. Muhammed, yengesi Fatıma için “O benim ikinci annemdir” dediği rivayet edilmektedir.

Ticaret Uğraşı

Mekke halkı çoğunlukla yaşamlarını idame ettirebilmek için ticaret ile iştigal ederdi. Hz. Muhammed, amcası Ebu Talib’in yanında 8 yaşından 25 yaşına kadar kalmıştır. Amcasının geçimine yardımcı olmak adına küçükken Mekke Halkı’nın koyunlarına çobanlık yaptığı, 12 yaşında iken ticaret amacıyla amcası Ebu Talib ile Şam tarafına gittiği ve 17 yaşında amcası Zübeyr ve Abbas ile yine ticaret amacıyla Yemen’e gittiği bilinmektedir. Hz. Muhammed böylece ticaret hayatında bilgi sahibi olmuş ve gelecekte yaşamını sürdürmek adına tecrübe kazanmış oldu.

Hılfu’l Fudûl (Erdemliler Birliği)

Hz. Muhammed, hayatı boyunca hep putlardan uzak duran bir genç olmuş ve putlara hayatının hiçbir döneminde tapmamıştır. Hz. Muhammed, inanç haricinde Mekke’de bulunan haksızlıklara karşı da olmaması yönünde kurulan “Hılfu’l Fudûl (Erdemliler Birliği)” ismindeki bir topluluğa 20 yaşındayken katılmıştır. Bu topluluğun amacı Mekkeli olsun ya da olmasın haksızlığa uğrayan insanları korumaktır. Bu topluluk, bir gün Abdullah bin Cüd’an ismindeki kimsenin evinde haksızlığa karşı durmak üzere söz veren insanların bir araya gelmesinden oluşmuştur.

Kâbe Hakemliği

Hz. Muhammed 35 yaşında iken bu olay gerçekleşmiştir. Kâbe, insanlık tarihinde yapılan ilk mabed olma özelliğine sahiptir ve yıllar geçtikçe sel, yağmur vs. gibi nedenlerden ötürü duvarları tahribata uğramıştır. Mekkeliler, kâbenin duvarlarını onarıma karar verdiler. Hangi duvarın, hangi kabile tarafından da yapılacağı kararlaştırdılar. Ancak kâbenin duvarlarının onarılması için temellerine kadar yıkılması gerekiyordu. Mekkeliler bunu yapmaktan kendilerine bela musallat olur diye korktular.

Şehrin önde gelenlerinden Velid bin Muğire, kâbenin duvarlarını ilk kendisinin yıkacağını söyledi ve yıkmaya başladı. Ona bir şey olmadığını gören Mekkeliler, onarıma katıldı ve her kabile kendi payına düşüne onarımı yaptı. Sıra Hacerü’l Esved’i eski yerine koymaya gelmişti ki her kabile, bu şerefin kendilerine ait olduğunu söyleyerek tartışmaya başladılar. Tartışma giderek alevlendi ve savaş çıkmaya yazdı. Kabilelerin bu halini gören Kureyşli, yaşlı ve saygın adam Ebu Ümeyye, kavgayı bitirecek bir öneride bulundu; “Mescidin kapısından ilk kim girerse onun çözümünü dinleyin. Muhakkak aradaki kavgayı bitirecektir.” Kabilelere bu çözüm mantıklı gelmiş ve mescidin kapısından ilk gireni beklemeye başladılar.

Hz. Muhammed, kapıdan ilk giren kişi olmuş ve Mekkeliler, aralarında “el-Emin” dedikleri Hz. Muhammed’i görünce mutlu olmuşlardı. Durumu Hz. Muhammed’e anlattılar. Hz. Muhammed, Mekkelilerden bir örtü getirmelerini istedi. Hz. Muhammed, örtüyü yere serdi ve Hacerü’l Esved’i örtünün tam ortasına koydu. Her kabile örtünün bir ucundan tuttu. Hacerü’l Esved, konulacağı yere gelince kabileler durdu ve Hz. Muhammed, Hacerü’l Esved’i örtünün ortasından aldı ve yerine koydu. BU OLAYA KÂBE HAKEMLİĞİ OLAYI DENİR.

Hz. Hatice ile Evlilik ve Çocukları

Hz. Hatice şerefli, soylu, iffetli ve ticaret ile iştigal olan bir bayandı. Hz. Hatice, kervanları başına kâr ortağı olacak şekilde adam tutarak ticaretini idame ettirirdi. Hz. Hatice, Hz. Muhammed’in sözünde duran, ahlaklı ve dürüst bir kimse olduğunu öğrendi ve Ebu Talib’in de tavsiyesi ile Şam’a giden kervanının başına geçmesi için Hz. Muhammed’e iş teklifinde bulundu. Hz. Muhammed ise bu işi kabul etti.

Hz. Muhammed, ticaretinden çok büyük bir kâr ile döndü. Ticareti esnasından Hz. Hatice’nin kölesi Meysere de vardı. Meysere, Hz. Hatice’ye Hz. Muhammed’den övgü ile bahsetti. Hz. Hatice ise duyduklarından bir hayli etkilenmişti. Neticede Hz. Muhammed’e evlilik teklifinde bulundu. Bu sırada Hz. Muhammed 25 yaşında, Hz. Hatice ise 40 yaşında idi. Hz. Muhammed, bu teklifi amcaları ile paylaştı. Neticesinde Hz. Hatice ile evlenme kararı aldı. Peygamber amcası Hz. Hamza, Hz. Hatice’nin akrabalarına en yakın olan olduğu için Hz. Hatice’yi büyüklerinden istedi ve orada söz yapıldı. Daha sonra ise deflerin çalındığı ve ikramların yapıldığı bir düğün tertip edildi. Hz. Muhammed’in, Hz. Hatice’den Kasım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah isminde 6 çocuğu oldu. Harici Hz. Muhammed’in yedinci çocuğu Mariye ismindeki hanımından İbrahim’dir.

Hz. Hatice, Hz. Muhammed’in eşlerinden en büyüğü olduğu için “Kübra” ve tertemiz kadın manasına gelen “Tâhire” lakapları ile tarihte anılmıştır. Ayrıca Hz. Hatice, Hz. Muhammed’in en çok saygı duyduğu eşlerindendir. Bu mevzu bir örnekle daha açık hale getirelim; Hz. Muhammed, kendisine hediye gelen etin bir bölümünü Hz. Hatice’nin dostu olan bir kadına gönderdi. Hz. Aişe ise bu durumu kıskanarak “Sanki Dünya da Hatice’den başka kadın yok” diye söylendi. Bunu duyan Hz. Muhammed “Sanki Dünya da Hatice’den başka kadın yok diye söyleniyorsun. Ama senin kavmin beni inkâr ederken Hatice bana inandı ve çocuklar doğurdu” buyurmuştur.

 

 

Hira Günleri

Hz. Muhammed, 35 yaşına geldiğinde toplumun sıkıntılarından (ahlaksızlığından ve tapınmalarından) bir hayli bunalmıştı. Bundan ötürü inzivaya çekilmek adına Nur Dağı Hira Mağarasına çıkmaktaydı. Kimi zaman tek başına kimi zaman ise Hz. Hatice ile birlikte Hira mağarasına çıkıyor ve Allah’a ibadet ediyordu. Dönüşte ise Kâbe’yi muhakkak ziyaret eder ve tavaf ederdi. Hz. Muhammed’in yaptığı bu uygulama aslında yeni bir şey olmayıp dedelerinden gelen bir gelenekti. Rivayetlere göre Hz. Muhammed, Hira mağarasına çıkarken “Esselamu Aleykum Ya Rasulullah” sesleri duyarmış. Ancak etrafta kimseler olmazmış. Bu durumu da genellikle evlerin bittiği yerlerde yani kimsenin olmadığı yerlerde yaşarmış. İbn İshak’tan rivayetle bu durum aslında taşların, yerin, göğün alemlerin rabbine selam vermesi manasına gelmektedir. Hz. Muhammed, 40 yaşına yaklaştığında bugün siyer ilminin “sadık rüyalar” ismini verdiği rüyalar görmeye başlamıştı; bu rüyalar Hz. Muhammed gördükten sonra hayatında gerçekleştiğini gördüğü rüyalardı.

MEKKE DÖNEMİ

Sene 610

Hz. Muhammed (SAV), 610 yılında Ramazan Ayında Kadir Gecesinde Nur Dağında Hira Mağarasında, Cebrail aracılığıyla ilk vahyini aldı; Cebrail, Hz. Muhammed’e “Oku” dedi. Hz. Muhammed “Ben Okuma Bilmem” dedi. Cebrail, Hz. Muhammed’e yanaştı, onu sıkıca sıktı ve bıraktı. Sonra tekrardan Cebrail “Oku” dedi. Hz. Muhammed yine “Ben Okuma Bilmem” dedi. Cebrail, Hz. Muhammed’e yine yanaştı, onu sıkıca sıktı ve bıraktı. Sonra tekrardan Cebrail “Oku” dedi. Hz. Muhammed bu sefer “ne okuyayım” diye sorunca Cebrail ona Alak Suresi ilk 5 ayeti okudu. Böylece vahiy tamamlandı.  Hz. Muhammed bu olaydan sonra eşi Hz. Hatice’nin yanına gitmeye karar verdi. Evine giden Hz. Muhammed, Hz. Hatice’den kendisini örtmesini istedi. Biraz dinlendikten sonra Hz. Muhammed, yaşadığı durumu Hz. Hatice’ye anlattı. Hz. Hatice, Hz. Muhammed’e anlattıklarının o söylüyorsa muhakkak doğru olduğunu ama durumu daha iyi anlamak adına dönemin Hristiyan alimlerinden aynı zamanda Tevrat’ı ve İncil’i iyi bilen Varaka bin Nevfel’e gitmeyi teklif etti. Varaka, Hz. Muhammed’i dinledi ve onun beklenen peygamber olduğunu kendisine gelenin ise Hz. Musa’ya da gelen namus-u ekber (Cebrail) olduğunu söyledi. 

Sene 610 – 613

Fetret Dönemi: İlk vahiyden sonra bir süre vahiy gelmedi. Hz. Muhammed bu duruma çok üzülmüş hatta Rabbinin kendisini terk ettiğini düşünüyordu. Bu döneme “Fetret Dönemi (fetret-i vahiy)” ismi verilir. Sonrasında ise Allah, kulu ve elçisi Muhammed’e Duha Suresi’nin ilk 3 ayeti ile seslendi. 

Gizli Tebliğ: Fetret döneminin bitmesinden 1 gün sonra Hz. Muhammed, yatağında uzanıyorken Müddesir Suresinin ilk 5 ayeti nazil oldu. Bu ayetler artık Hz. Muhammed’e tebliğ görevine başlaması gerektiğini ifade ediyordu. Böylece “gizli tebliğ” ismi verilen dönem başladı; Hz. Muhammed, 610-613 yılları arasında İslam’ı Allah’ın emriyle gizli tebliğ ile anlattı. Çünkü İslam, daha yeni gelmişti. Kendisine taraftar toplamalıydı. Gizli tebliğ dönemi toplamda 3 yıl sürdü. Peygamber’e bu yolda ilk inanlar ve Müslüman olanlar Hz. Hatice, Hz. Ebubekir, Hz. Ali ve Zeyd bin Harise oldu. 

Hz. Hatice’nin Müslüman Olması: Hz. Muhammed’e ilk inanan Hz. Hatice olmuştu. Hz. Muhammed’e karşı inancını Varaka ile görüşmeden sonra açık açık dile getirdi. Hz. Hatice’nin Müslümanlığından sonra, Cebrail Hz. Muhammed nasıl Allah’a ibadet edileceğini öğretmişti; Mekke dışında bir vadide Hz. Muhammed ile görüşen Cebrail, topuğunu yere vurdu ve çıkan su ile abdest aldı. Sonrasında Cebrail imam olarak Hz. Muhammed’e 2 rekât namaz kıldırdı. Sonrasında Hz. Muhammed, eve geldi ve Hz. Hatice’ye abdest almayı öğreterek ona 2 rekât namaz kıldırdı.

Hz. Ali’nin Müslüman Olması: Hz. Muhammed amcası Ebu Talib’e destek olmak adına amcasının oğlu Hz. Ali’nin bakımını üstlenmişti. Hz. Muhammed ve Hz. Hatice, Cebrail’den öğrendikleri namazı kimi zaman evde kimi zaman ise kimsenin olmadığı ıssız bir vadide gizlice kılıyorlardı. Hz. Ali, bir gün Hz. Muhammed’i ve Hz. Hatice’yi namaz kılarken gördü ve Hz. Muhammed’e ne yaptıklarını sordu. Hz. Muhammed ise durumu anlatarak Hz. Ali’yi İslam’a davet etti. Bu teklif karşısında ilk olarak babası sorması gerektiğini söyleyen Hz. Ali, bir gece sonra gördüğü rüyadan da etkilenerek babasına sormadan Müslüman oldu. Böylece çocuklardan ilk Müslüman olma şerefine ulaştı. Hz. Ali bir süre Müslüman olduğunu babasından gizledi. Ancak sonrasında durumu açıkladı.

Hz. Ebubekir’in Müslüman Olması: Mekke’de tanınan, varlıklı, cömert ve dostluğu Hz. Muhammed ile İslam öncesine dayanan Hz. Ebubekir, sık sık Hz. Muhammed ile görüşürdü. Hz. Ebubekir’e oldukça güvenen Hz. Muhammed, İslam’ı kendisine tebliğ ettiği ilk kimselerden olmuştu. Hz. Ebubekir ise hiç düşünmeden Hz. Muhammed’in teklifini kabul etmişti. Çünkü Hz. Muhammed’in kesinlikle yalan söylemeyeceğini biliyordu.

Zeyd bin Harise’nin Müslüman Olması: Zeyd, Cahiliye döneminde annesi ile akrabalarını ziyarete giderken kaçırılmış ve Ukaz Panayırı’nda satılmış bir köleydi. Onu Hz. Hatice’nin yeğeni Hâkim bin Hizam satın aldı ve Hz. Hatice’ye hediye etti. Hz. Hatice ise onu Hz. Muhammed’e hediye etti. Hz. Muhammed ise Zeyd’i azat etti -ki bu durum Hz. Muhammed’e daha İslam tebliğ edilmeden önce olmuştu-. Sonra da Hz. Muhammed, Zeyd’i kendisine evlatlık olarak aldı. Bir süredir diyar diyar Zeyd’i arayan Zeyd’in gerçek babası ve amcası onu Hz. Muhammed’in yanında buldu. Zeyd’in babası ve amcası Zeyd’i geri almak istediklerini bunun için ise dilediği kadar fidyeyi kendisine vereceğini Hz. Muhammed’e söyledi. Hz. Muhammed ise bu duruma Zeyd’in karar vermesi gerektiğini ifade ederek durumu Zeyd’e anlattı. Zeyd ise Hz. Muhammed ile kalmak istedi. Hz. Muhammed, kendisine peygamberlik gelince İslam’ı ilk tebliğ ettiklerinden biri de Zeyd bin Harise’ydi. O da bu teklifi duyar duymaz Hz. Muhammed’in asla yalan söylemeyeceğini bildiği için kabul etti. Böylece Zeyd de ilk Müslüman olanların arasına katılma şerefine ulaştı.

Gizli tebliğ döneminde ayrıca Hz. Osman, Abdullah bin Mes’ud, Zübeyr bin Avvam, Abdurrahman bin Avf, Sa’d bin Ebi Vakkas, Talha bin Ubeydullah, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Erkam bin Erkam, Said bin Zeyd, Ebu Seleme gibi kimselerde Müslüman olmuştu. Gizli tebliğ döneminde Müslüman olan kimseler çoğunlukla güçsüz ve köle olan kimselerden oluşuyordu. Ancak Hz. Osman ve Abdullah bin Mes’ud gibi tanınmış kimselerde vardı. Gizli tebliğ döneminde ibadetler gizliden yapılırdı ve inanç gizlenirdi. Çünkü Mekkeli müşriklerin daha henüz olgunlaşma çağında olan İslam’ı duymasından çekinirlerdi. Ancak kısa bir süre yakınlarından Mekkeli Müşrikler İslam’ı duydular. Ancak inanan kimseler çok da güçlü kimseler olmadığı için ve sert tepki vermelerinden ötürü İslam’ın takipçisi çoğalmaması için önemsemediler.

Hz. Hamza’nın Müslüman Olması: Hz. Hamza’nın ne zaman iman ettiği hususunda 2 farklı görüş vardır. Birinci görüşe göre 612 yılında ikinci görüşe göre ise 616 yılında İslam’ı kabul etmiştir. Hz. Hamza’nın Müslüman olması ise şu şekildedir; Hz. Muhammed, Kâbe’nin yakınlarında iken Ebu Cehil yanına geldi ve ona hakaret etti. Hz. Muhammed ise onun hakaretlerine karşılık vermedi. Bu duruma ise bir cariye şahit oldu ve avdan dönerken Hz. Hamza’ya rastladı. Cariye, olanları Hz. Hamza’ya anlattı. Henüz Müslüman olmayan Hz. Hamza, duruma çok sinirlenmiş ve soluğu arkadaşlarıyla birlikte oturan Ebu Cehil’in yanına almıştı. Elindeki yay ile sert bir şekilde Ebu Cehil’e vuran Hz. Hamza, Ebu Cehil’e “artık ben de yeğenim Hz. Muhammed’in anlattığı dine inanıyorum. Hadi elinden geliyorsa beni de vazgeçir” diyerek Ebu Cehil’e meydan okudu. Ebu Cehil ise Hz. Hamza’nın yaptıklarına ve dediklerine yönelik hiçbir şey yapamadı. Hz. Hamza’nın Müslüman olması, şüphesiz ki Müslümanlara büyük bir güç kattı.

Açık Tebliğ: Sene 613 olduğunda Hicr Suresi 94. Ayet ve Şuara 214.ayet ile gizli tebliğ dönemi sona erdi ve açık tebliğ dönemi başladı. Açık Tebliğ dönemi ile beraber Mekke Müşrikler, Müslüman olanları fikirlerinden döndürmek için para, makam, istediği kişiyle evlenme gibi vaatler ile kandırmaya çalışıyordu. Bu vaatleri kabul etmeyenleri ise türlü işkenceler ile (kızgın kuma yatırma, deve ile elleri ve kolları çekme vs.) fikirlerinden vazgeçirmeye çalışıyorlardı. Bilhassa işkence için zayıf kimseler seçiliyordu. Müşrikler Hz. Muhammed’in de itibarını düşürmek adına ona şair, deli, kâhin, büyücü, sihirbaz vs. yakıştırmalarında bulundular. Ancak tehdit, baskı vs. ile Hz. Muhammed’i yolundan döndüremeyeceğini anlayan Mekkeli Müşrikler, Hz. Muhammed’e de para, makam, istediği kadınla evlenme vs. vaatlerde bulundular. Ancak Hz. Muhammed, hiçbirini kabul etmedi.

Sene 615

Müslümanlar yoğun işkence ve zulüm karşısında çıkar yol arıyorlardı. Bazı Müslümanlar, hicret etmek istiyorlardı. Durumu peygambere söylediler. Hz. Muhammed, onlara Habeşistan’ı önerdi. Çünkü orada Necaşi isminde adaletli bir kralın olduğunu biliyordu. Böylece 14’ü erkek 1’i bayan olan 15 kişi Müslüman Habeşistan ismi verilen yere hicret ettiler. Hicret edenlerden bazıları Hz. Osman, Peygamber kızı Rukiye, Zübeyr bin Avvam, Abdurrahman bin Avf’dı.

Sene 616

Hz. Ömer ‘in Müslüman Olması: Hz. Hamza’nın Müslüman olmasından sonra Mekkeli Müşrikler, Hz. Muhammed’in durdurulması gerektiğini bunun ise ancak onu öldürmekle mümkün olacağını söylediler. Ancak bunu yapacak kişi henüz çıkmamıştı. Hz. Ömer, bu işi ben yaparım diye öne atıldı ve Hz. Muhammed’i öldürmek üzere yola çıktı. Hz. Ömer yolda Nuaym bin Abdullah ile karşılaştı. Nuaym, Hz. Ömer’in hiddetle bir yere gittiğini görünce nereye gittiğini sordu. Hz. Ömer, durumu anlattı. Nuaym ise Hz. Ömer’e Müslümanların Hz. Muhammed’i hiç yalnız bırakmadığını ve eğer Müslümanları geçip görevini başarsa bile Abdülmuttalib oğullarının kendisini rahat bırakmayacağını Hz. Ömer’e söyledi. Hz. Ömer, Nuaym’ın kendisini engellediğini düşünerek Nuaym’a “Belli ki sen de Müslümansın” diyerek kılıcını çekti ve üzerine yürüdü. Nuaym ise bunun üzerine Hz. Ömer’e ilk kardeşi Fatma’ya bakmasını onun ve kocasının Müslüman olduğunu söyledi. Bu duruma sinirlenen Hz. Ömer kardeşi Fatma ve onun eşi Said bin Zeyd’in evine gitti. Evde Fatma, Said ve onlara Kur’     ân öğreten Habbab bin Eret vardı. Yeni nazil olan Taha Suresi’ni okumaya çalışıyorlardı. Hz. Ömer, kapıdayken içeriden Kur’ân sesi duydu ve kapıyı hışımla çaldı. Kapıyı açan kardeşi Fatma’ya içeride ne okuyordunuz diye sordu. Fatma ise konuştuklarını, çıkan sesin bu olduğunu söyledi. Ancak Hz. Ömer, duyduğundan emindi ve Müslüman olduklarını kardeşi Fatma’nın üzerine haykırarak Fatma’nın kocası Zeyd’e saldırdı. Fatma, kocasını abisinin elinde almaya çalıştı ancak abisi, kardeşine bir tokat atarak kendisinden onu uzaklaştırdı. Yüzü kanlar içinde kalan Fatma, abisine kendisinin ve kocasının Müslüman olduğunu söyledi. Hz. Ömer, bu cesareti kardeşinde görünce ve kardeşini kanlar içinde müşahede edince kalbi yumuşadı ve kardeşine okudukları şeyi getirmelerini istedi. Hz. Ömer, okuduklarından çok etkilenmişti. Bu sırada Hz. Ömer geldiği zaman saklanan Habbab bin Eret de saklandığı yerden çıktı ve Hz. Ömer, Müslüman oldu. Hz. Ömer Müslüman olduktan sonra Hz. Muhammed’in yanına gitti ve durumu ona anlattı. Hz. Ömer ile birlikte Hz. Muhammed Kâbe’ye gitti ve beraber namaz kıldılar. 

2. Habeşistan’a Hicret: Bir önceki sene Habeşistan’a hicret edenleri gören Müslümanlar, Mekke’de ki zulümden kurtulmak adına yine Habeşistan’a hicret etmek istediler ve 82’si erkek 18’i kadın olmak üzere 100 Müslüman yine 616 yılında Habeşistan’a hicret ettiler. Ancak Mekkeli Müşrikler bu durumdan rahatsız olmuşlardı ve hicret eden Müslümanları geri almak adına bir grup hazırlayıp, Habeşistan’a gönderdiler. Ancak Habeşistan hükümdarı Necaşi, Müslümanların iade edilmesini kabul etmedi. Elleri boş dönen Mekkeli Müşrikler, hınçlarını Mekke’de geriye kalan Müslümanlardan almak istedi. Bu denli işkenceleri arttırdılar. Müslümanlara yönelik boykot başlattılar.

Sene 616-619

Mekkeli Müşrikler, Müslümanlara karşı, dinlerinden dönmedikleri için boykot başlattılar; onlarla alışveriş yapmadılar, onlar ile evlilik akdi kurmadılar, onlar ile konuşmadılar vs. Adete 3 yıl boyunca Müslümanlar Ebu Talib Mahallesine hapis edilmişlerdi. 3 yılın sonunda Mekkeli Müşriklerin içlerinde vicdan sahibi olan kimseler, boykotun bitmesine vesile oldular. 

Sene 619-622

620 yılında “Hüzün Yılı (Senetü’l Hüzn)” ismi verilen ve hem Hz. Muhammed hem de bütün Müslümanlar için acı 2 tane olay yaşanmıştır; Hz. Muhammed, bu yılda eşi Hz. Hatice ve bundan 3 gün sonra amcası Ebu Talib’i kaybetti.

Müslümanlar boykot yıllarından çok yorgun çıkmıştı. Mekkeli müşrikler, Hz. Muhammed’e amcası Ebu Talib ve eşi Hz. Hatice vefat ettikten sonra daha da baskı yapmaya başladılar. Hz. Muhammed, bir çıkış yolu ararken Taif’e gitmeyi düşündü. Taif’de İslam’ı anlatarak kendisine destekçi bulmayı umut etti. Zeyd bin Harise ile birlikte Taif’e giden Hz. Muhammed yaklaşık olarak burada 10 gün kaldı. Şehrin ileri gelenleri ile görüştü. Onları İslam’a davet etti. Ancak Taifliler bu duruma sıcak bakmadı ve Hz. Muhammed’in şehirden ayrılmasını istediler. Hz. Muhammed, teklifini kabul etmeyen Taiflilere en azından bu durumu Mekkelilere anlatmamasını rica ettiler. Ancak Taifliler, bu teklifi de kabul etmedi. Taif yönetimi, nerede serseri nerede çocuk ve ne olduğu belli olmaz adam varsa topladı ve bu kimselere Hz. Muhammed’i taşlattı. Bu duruma engel olmaya çalışan Hz. Muhammed ile birlikte Taif’e giden Zeyd bin Harise’nin, çabaları fayda vermedi. Hz. Muhammed ve Zeyd, Taif’ten bu şekilde elleri boş döndüler. Taif, bir dağ şehriydi. Peygamber Taif’ten aşağı inerken bir bulut içerisinde Cebrail ona yanaştı ve Hz. Muhammed’e Taifli halkın yaptıklarından ötürü isterse Taif’i yerle bir edeceğini söyledi. Ancak Hz. Muhammed “onlar bilmiyor” diyerek Cebrail’i durdurdu. Taif’ten aşağı inen Hz. Muhammed ve Zeyd, bir üzüm bahçesine sığındılar. Burada Hz. Addas ile karşılaşan Hz. Muhammed, Hz. Addas ile sohbet ederek Hz. Addas’ın Müslüman olmasına vesile oldu. 

Recep 27 621’de Hz. Muhammed bir gece yatağında yatarken, Allah tarafından Kâbe’den (Mekke’den) Mescid-i Aksa’ya (Kudüs’e) yürütüldü. Bu olaya “İsra Olayı” ismi verilir. Hz. Muhammed, yürütüldüğü Kudüs’ten ise Allah’ın yanına çıkarılmıştır. Burada ona birtakım manevi anlamda gösteriler yapılmıştır ve 5 Vakit Namaz” emri, “Bakara Suresi 285-286 (Amerrasulu)” ve “istikameti iman olanın eninde sonunda cennete gireceği" müjdesi verilmiştirBu olaya da “Miraç Olayı” ismi verilir. Peygamber, bu olayları yaşadıktan sonra tekrardan yatağına döndüğünde “yatağım bile soğumamıştı” buyurmuştur. Bu olay Mekkeliler tarafından Hz. Ebubekir’e sorulduğunda Hz. Ebubekir “Hz. Muhammed söylüyorsa doğrudur” şeklinde cevap vermiştir. Bundan sonra Hz. Ebubekir’e “sıddık” diye seslendiler. Sıddık, doğrulayan manasına gelir. Hz. Ebubekir, Hz. Muhammed’i doğruladığı için bu unvanı almıştır. Müslümanlar, bu mucizeli gecesi kandil olarak günümüzde kutlamaktadır. İsmi “Miraç Kandili” olarak geçer.

Taif’ten bir hayli hüzünlü dönen Hz. Muhammed, Mekke’ye ticaret, ziyaret vs. nedenler ile gelenlere İslam’a tebliğ etmek ile iştigal oluyordu. Bir gün “Akabe” ismi verilen bir yerde 6 tane Medine’li (Bunlar; Esad bin Zürare, Avf bin Hâris, Râfi bin Malik, Ukbe bin Âmir, Kutbe bin Âmir, Ubâde bin Samit) kimseler ile görüştü. Bu 6 kişi, Hz. Muhammed’in İslam’a davetini geri çevirmedi ve orada Müslüman olarak seneye Hz. Muhammed ile yeniden Akabe’de görüşmek üzere sözleştiler. Peygamber 621 yılında Medine’den gelen 12 kişilik grup ile gizlice görüştü. Bu grup ile Hz. Muhammed arasında bu kimselerin bir daha zina etmeyecekleri, haksızlık etmeyecekleri, haksız yere öldürmeyecekleri vs. gibi hususlarda sözleşme oldu. Bu sözleşmeye “1. Akabe Biatı” ismi verilir. Peygamber, 1. Akabe Biatı’ndan sonra Medine’ye Musab bin Umeyr’i İslam’ın öğreticisi olarak gönderdi. Musab bin Umeyr bu denli tarihte Hz. Muhammed’den sonra ilk öğretmen olarak anılır. Musab bin Umeyr, Medine’de İslam’ın yaygınlaşmasında baş aktörlerden bir tanesi olarak karşımızı çıkmaktadır. 1. Akabe Biatı’ndan 1 yıl sonra 622 yılında Hac Mevsiminde Hz. Muhammed Medine’den gelen 75 kişilik grup ile Akabe ismi verilen yerde gizlice görüştü. Bu kimselerde 1. Akabe Biatı’nda olduğu gibi Hz. Muhammed ile sözleşti. Buna da “2. Akabe Biatı” ismi verilir. Bu biatta Medineliler, Hz. Muhammed’i ve Müslümanları Medine’ye davet ettiler. Burada Müslümanları koruyacaklarına söz verdiler.

2. Akabe Biatı’ndan sonra yavaş yavaş Hz. Muhammed’in izniyle Medine’ye hicret eden Müslümanlardan Mekke’de çok az kişi kalmıştı. Mekkeli Müşrikler, Müslümanlığın gelişmesinden endişe ediyordu. Bu denli baskıları iyiden iyiye arttırmışlardı. Mekke’de Hz. Muhammed ile birlikte Hz. Ebubekir ve Hz. Ali gibi isimler kalmıştı. Mekkeli Müşrikler, bir akşam Hz. Muhammed’e suikast planı düzenlediler. Her kabileden bir kişi seçerek Hz. Muhammed’i öldürmeyi planladılar. Ancak Allah, bu planı Hz. Muhammed’e bildirdi ve Hz. Muhammed’e hicret etmesi için izin verdi. Suikastçılar, bir gece Hz. Muhammed’in evini kuşattılar. Ancak Hz. Muhammed, çoktan Hz. Ebubekir ve bir Mekkeli iz sürücü ile Medine yoluna çıkmıştı. Çıkarken Yasin Suresini okuduğu rivayet edilmektedir. Böylece Mekkeliler onu görememiştir. O gece ise Hz. Ali’yi Hz. Muhammed kendi yatağına yatırmıştır. Ayrıca Hz. Ali’yi Mekkelilerin emanetlerini teslim etmesi için görevlendirmiştir. Suikastçılar evi bastıklarında Hz. Ali’yi görünce çok şaşırdılar. Ancak bir şey de yapamadılar. Mekkeliler, Peygamberi getirene 100 deve ödül vereceklerini duyurdular. Hz. Muhammed, Hz. Ebubekir ve İz Sürücü ile birlikte Medine’nin tam tersi yönündeki Sevr Mağarasına Mekkelileri şaşırtmak için geldiler ve burada 3 gün geçirdiler. Sevr Mağarasında Müşrikler tarafından sıkıştırılan Hz. Muhammed ve arkadaşları, Allah tarafından korundu; Allah tarafından mağara önünde örümcek ağ, kuş ise yuva yaptı. Bu durumu gören müşrikler Hz. Muhammed ve arkadaşlarının burada olmayacağını düşündüler. Daha sonra Hz. Muhammed ve yoldaşları “Kuba” ismi verilen yere ulaştılar. Hz. Ali burada onlara yetişti. Hz. Muhammed Kuba ismi verilen yerde bir mescid inşa ettirdi. Bu mescid topluma yönelik ilk inşa edilen mescittir. Kuba’da birkaç kalan Allah Rasulü ve yoldaşları Kuba’dan ayrıldıktan sonra “Ranuna” ismi verilen bir vadide Cuma Namazını eda ettiler. Allah Rasulü ve arkadaşları 622 yılının Eylül ayında Medine’ye ulaştı.

MEDİNE DÖNEMİ

Medine, Peygamber buraya hicret etmeden önce “Yesrib” ismiyle anılırdı. Peygamber buraya göçtükten sonra “Medinetü-r Rasul” ismi ile anıldı. Zamanla da “Medine” olarak zikredildi.

Sene 622: Hz. Muhammed, Medine’ye vardığında herkes onu evinde misafir etmek istedi. Ancak Hz. Muhammed, kimsenin kırılmasını istemiyordu. Bu sebepten ötürü şöyle bir çözüm buldu; Hz. Muhammed, devesinin salınmasını istedi. Deve, Sehl ve Süheyl ismi verilen iki yetim çocuğun arsasında durdu. Hz. Muhammed bu arsaya evi en yakın olan, Halid bin Zeyd el-Ensari’nin evinde kendi evi yapılana kadar misafir oldu. Hz. Muhammed, devesinin durduğu arsayı iki yetimden satın aldı ve buraya “Mescid-i Nebevi” ismi verilen mescidi müslümanların yardımıyla inşa etti. Hz. Muhammed kendisinin, ailesinin, kimsesizlerin, ilim almak isteyenlerin vs. kalabileceği “Suffe” ismi verilen odaları Mescid-i Nebevi’ye müslümanların yardımıyla inşa etti. Burada kalan kimselere ise “Ashab-ı Suffe” ismi verilir.

Hicretten sonra Müslümanlar, namaz vaktinin geldiğini diğer Müslümanlara haber vermek için bir çağrı yapılması gerektiği kararına vardılar. Ancak bunun nasıl olacağı hususunda bir bilgileri yoktu. Çan çalmak, boru öttürmek, bayrak asmak, ateş yakmak gibi önerileri sunuldu. Ancak bu önerilerin kimi kısmının diğer dinlerde olması kimi kısmının uyuyana faydası olmaması gibi nedenlerden ötürü kabul görmedi. Abdullah bin Zeyd, bugünkü ezanın şeklini rüyasında gördüğünü Hz. Muhammed’e söyledi. Hz. Muhammed’de Zeyd’den ezanı, Bilal-ı Habeşi’ye öğretmesini istedi. Bilal-i Habeşi bu şekilde ezanı öğrenerek ilk ezanı okuyan oldu. Hz. Ömer, ezanı duyunca Hz. Muhammed’in yanına koştu ve ezanı onun da rüyasında gördüğünü ancak Abdullah bin Zeyd’in ondan önce davrandığını söyledi.

Hz. Muhammed, Medine’ye hicret ettikten sonra Ensar (Medinelilerin yerlileri) ve Muhacir (Medine’ye hicret eden Mekkeliler) arasında kardeşliği sağladı. Çünkü muhacirin burada yardıma ihtiyacı vardı; evini, yurdunu, mallarını vs. bırakıp Medine’ye dinlerini yaşamak ve yaşatmak amacıyla gelmişlerdi. Ensar ise bu kardeşlik anlaşmasına saygı duydular ve gerekeni yaptılar. Ayrıca Hz. Muhammed, ezelden aralarında düşmanlık bulunan iki Arap kabilesi Evs ve Hazreç arasında da barışı sağladı. Bu Müslümanlar arasında yapılan kardeşlik sözlerine Muâhât (İslam Kardeşliği) ismi verilmektedir. Medine’de Müslümanların haricinde yaşayan üç büyük Yahudi kabilesi de mevcuttu. Hz. Muhammed, bu Yahudi kabileleri ile bir yazılı antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya Medine Sözleşmesi ismi verilir. Bu antlaşmaya göre;

Ø    Farklı dine mensup kimseler kendi dinlerini yaşayacaklar. Kimse buna karışmayacak. Ancak Medine’ye bir saldırı olursa şehir, hep beraber savunulacak. Hiç kimseye haksızlık yapılmasına da izin verilmeyecek.

Sene 624: Mekkeli Müşrikler, İslamiyet’in güçlenmesinden ve ticaret yolları üzerinde olan Medine’de Müslümanların olmasından rahatsız oldular ve 1000 kişilik bir ordu hazırlayarak Müslümanların üzerine yürüme kararı aldılar. Müslümanlar, bu ordu karşısında 300 kişiydi. Bedir Kuyu’larının bulunduğu mevkii de yapılan bu savaşta Müslümanlar galip geldi. Müşriklerin bir kısmı öldürüldü bir kısmı ise esir alındı. Müslümanlardan ise 14 kişi şehit olmuştur. Esirlerin kimisi fidye ile kimisi ise beleş bir şekilde serbest bırakıldı. Okuma-yazma bilen esirler ise 10 Müslümana okuma-yazma öğretme karşılığında serbest bırakıldı. Yapılan bu savaşa “Bedir Savaşı” ismi verilmektedir.

Bedir Savaşı’nda sonra Kaynukaoğulları’ndan bir Yahudi, pazarda Müslüman bir kadının örtüsünü açmaya çalıştı. Bunu gören bir Müslüman bu Yahudi’yi öldürdü. Yahudiler de bu Müslümanı şehit etti. Bu olayın üzerine Hz. Muhammed, Kaynukaoğulları’nı kuşattı. Kuşatılan Kaynukaoğulları, bir süre sonra teslim oldu ve cezalandırılarak Medine’den sürüldüler.

Sene 625: Bedir Savaşı’nın intikamını almak isteyen Mekkeli Müşrikler, 3000 kişilik bir ordu hazırladı ve Medine’ye doğru yola çıktı. Hz. Muhammed, bu durumu haber alınca ashabıyla savaş istişaresi yaptı. Ashab tarafından istişarede savunma ve saldırı önerileri geldi. Ancak çoğunluk saldırı üzerine olunca peygamber orduyu şehrin dışına yönlendirdi. Başlangıçta savaş için Müslümanlar 1000 kişi ayarlamıştı. Ancak münafıklardan 300 kişi savaş yolunda iken savaştan ayrıldı. Uhud dağının eteklerinde yapılan savaşta, Müslümanlar önde başladı. Fakat Hz. Muhammed’in Ayneyn Tepesi’ne yerleştirdiği okçular, savaş kazanıldı sanıp yerinden ayrılmasıyla beraber yeniden toparlanan Müşrikler, Müslümanlara arkadan saldıran bir ekip ile Müslümanların üzerine yürüdüler. Bu savaşta 70 kişi şehit oldu. Şehit olanlar arasında Hz. Muhammed’in amcası Hz. Hamza da vardı. Bu savaşa “Uhud Savaşı” ismi verilir. Uhud Savaşı sonrası Hz. Muhammed ile antlaşmayı bozan (Amr bin Umeyye ed-Damrî isimli adam yanlışlıkla 2 kişiyi öldürdü. Diyet ödemesi gerekiyordu. Bu diyete antlaşma gereği Nadiroğulları da dahil olmalıydı. Ancak burada antlaşmayı bozdular.) ve Hz. Muhammed’e suikast düzenleyen Yahudi Nadiroğulları Kabilesi, Medine’den sürülmüştür.

Sene 627: Mekkeli Müşrikler, Yahudilerin de kışkırtması neticesinde bir daha Müslümanların üzerine yürüme kararı aldı.  Hz. Muhammed, bu durumu haber aldıktan sonra şehrin ileri gelenleri ile savaş taktiği hazırlamaya başladı. Savaşa katılacaklardan genç olanlar, şehrin dışında taarruz tipi savaş istiyordu. Ancak bir kısım Müslüman ise şehirde savunma savaşı istiyordu. Müslümanlardan “Selman-ı Fârısi” isminde biri, şehrin etrafına hendek kazılması teklifinde bulundu. Hz. Muhammed, bu savaş taktiğini çok beğendi ve bu fikrin uygulanması emrini verdi. Hendeklerin kazınmasında bizatihi kendisi de görev aldı. Düşman, Medine’ye ulaştığında böyle bir taktik ile önceden hiç karşılaşmamıştı. Şehir düşman tarafından kuşatıldı. Ancak düşman, kuşatma esnasında ne etse de hendekleri geçemedi. Sonunda Allah’ın gönderdiği sert bir rüzgâr ile düşmanlar perişan oldular. Kurtulanlar ise kuşatmayı kaldırıp şehirlerine döndüler. Bu savaşa “Hendek Savaşı” ismi verilir. Savaşta Hz. Muhammed’e karşı isyan edip antlaşmayı bozan “Kurayzaoğulları” ismi verilen Yahudi kabilesi üzerine Müslümanlar yürüdü ve Kurayzaoğulları vatana ihanet suçundan Tevrat hükümlerine göre cezalandırıldılar.

Sene 628: Hz. Muhammed, 1500 Müslüman ile beraber sadece Kâbe’yi ziyaret etmek amacıyla (umre yapmak amacıyla) Medine’den Mekke’ye doğru yola çıktı. Hz. Muhammed savaşma niyeti olmadığını göstermek adına hiçbir savaş aleti yanına almadı ve aldırmadı. Hz. Muhammed niyetini anlatması adına Mekkeli Müşriklere bir elçi gönderdi. Ancak Mekkeli Müşrikler, şehre girilmesine izin vermedi. Bu sefer Hz. Muhammed, Mekkelilerin iyi tanıdığı olan Hz. Osman’ı elçi olarak gönderdi. Ancak bu sefer de Mekkeli müşrikler, Hz. Osman’ı alıkoydular ve öldürdük diye yalan haber yaydılar. Bu durum üzerine Hz. Muhammed, sahabelerinden biat aldı ve savaş hazırlığına başladı. Buna “Rıdvan Biatı” denir. Bu durumu duyan Mekkeli Müşrikler, Hz. Muhammed’e bir elçi göndererek durumu anlattılar. İki taraf, görüşmelerin sonunda “Hudeybiye Antlaşması” ismi verilen antlaşma imzaladılar. Antlaşmanın bazı şartları;

ü    Müslümanlar, Kâbe’yi bir sonraki yıl ziyaret edecek.

ü    10 yıl süreyle taraflar savaşmayacak.

ü    Mekkeli birisi Müslüman olursa ve Medine’ye sığınırsa geri verilecek. Ancak tam tersi durumda geri iade olmayacak.

ü    Taraflar, istediği Arap kabilesi ile ittifak kurabilecek.

Hz. Muhammed, antlaşma ile beraber oluşan barış ortamından faydalanarak yabancı devlet adamlarına “İslam’a Davet Mektupları” gönderdi. Bizans, Sasani, Mısır, Habeşistan hükümdarlarına ve Gassân emirine bu mektuplar gönderildi. Kimisi bu mektuplara çok iyi karşılık verdi ve hediye ile mukabele etti. Kimisi ise düşmanca davrandı. Düşmanca davrananlardan bir tanesi Gassân Emiri olmuştur. Gassân Emiri, gönderilen elçiyi öldürmüştür. Daha sonra bu durum Mute savaşına sebebiyet verecektir.

Hz. Muhammed, Medine’nin kuzeydoğusunda bulunan ve Yahudilerin yerleşim yeri olan Hayber ismindeki yeri, sürekli Müşrik Arapları Müslümanlara karşı kışkırtmaları ve Medine’ye bir saldırı planladıklarından ötürü kuşatma kararı aldı. Aynı zamanda bu Yahudiler, yakın zamanda Hz. Muhammed’e bir suikast girişiminde bulunmuştu. Zorlu bir kuşatma neticesinde Hayber fetih edildi. Bu fetih içerisinde Hz. Ali büyük bir rol oynadı.

Hudeybiye Antlaşmasından sonra Hz. Muhammed’in elçi gönderdiği Gassan Emiri, Hz. Muhammed’in gönderdiği elçiyi öldürmüştü. Hz. Muhammed bu olay üzerine Zeyd bin Harise komutasında 3.000 kişilik bir ordu hazırladı. Düşman ile Müslüman birlikleri “Mute” ismi verilen yerde karşı karşıya geldiler. Düşman sayısının Müslümanlara göre çok olduğu bu savaşta Zeyd bin Harise, Cafer bin Ebu Talib ve Abdullah bin Revaha şehit oldu. Zeyd’in şehit olmasından sonra komutayı alan Halid bin Velid, ustaca bir taktik ile ordu fazla kayıp vermeden orduyu Medine’ye döndürdü.

Sene 630: Hudeybiye Antlaşmasından sonra Mekkeli Müşrikleri ittifak kurduğu bir kabileden birisi ile Hz. Muhammed’in ittifak kurduğu bir kabileden birisini öldürmüştür. Bu durum neticesinde Hz. Muhammed, antlaşma gereği ya diyet ödenmesini ya da Mekkeli Müşriklerin ittifak kurduğu kabile ile antlaşmayı bozmasını söyledi. Ancak Mekkeliler bunu kabul etmedi. Hz. Muhammed ise 10.000 kişilik bir ordu ile Mekke’ye yürüdü. Birkaç ufak direniş olsa da Mekke, hiç savaşılmadan fetih edilmiş oldu.

Mekke’nin fethi ile beraber İslam egemenliğini Arap Yarımadasında hemen hemen herkes kabul etmişti. Ancak Hevâzin ve Sakif ismi verilen iki kabile, İslam’a karşı kinlerini sürdürüyorlardı. İslam’ı yok etmek adına bir araya gelerek 20.000 kişilik bir ordu oluşturdular. İslam ordusu ile bu iki kabile Huneyn” ismi verilen yerde karşı karşıya geldiler. Müslümanların galibiyeti ile sonuçlanan bu savaş neticesinde düşman saflarında kimileri esir edildi. Kimileri öldürüldü. Kimileri ise Taif’e kaçtılar.

Hz. Muhammed, Huneyn Savaşı’ndan Taif’e kaçanları almak adına Taif’i kuşattı. Ancak Taiflilerin direnmesi neticesinde kuşatma kaldırıldı. Ancak daha sonra Taifliler kendi istekleri ile, Hz. Muhammed’e gelerek Müslüman olduklarını bildirdiler. 

Sene 632: Hz. Muhammed 632 yılında hac etme kararı aldı. Onunla beraber birçok Müslümanda hac etme kararı aldı. Böylece binlerce Müslüman Mekke’den Medine’ye doğru yola çıktı. Hz. Muhammed’in bu haccı, ömründeki ilk ve son haccı oldu. Bu hac sırasında Müslümanlara son nasihatlerini verdi. Hz. Muhammed’in bu son haccına veda haccı”veda haccı sırasında Arafat’ta yaptığı nasihat konuşmasına ise veda hutbesi” adı verilir. Veda Hutbesinde 100.000 sahabe olduğu rivayet edilmektedir.

Veda haccından sonra Hz Muhammed, Medine’ye döndü ve rahatsızlandı. Rahatsızlığı artan Hz. Muhammed, zamanla mescide gidememeye başladı. Namaz kıldırması için Hz. Ebubekir’i yerine tayin etti. Hz. Muhammed 63 yaşında, 8 Haziran 632 yılında ahirete irtihal etti. Hz. Muhammed, vefat ettiği Hz. Aişe’nin odasına defnedildi. Onun bugün Mescid-i Nebevi ’de kabrinin bulunduğu yere “Ravza-i Mutahhara” ismi verilir.

Yorumlar

EN ÇOK OKUNANLAR

İMAN VE İSLAM

 İMAN VE İSLAM Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet 1.                Allah’a ve Hz. Muhammed’e karşı inancımızı ifade ettiğimiz ve inancın özü olarak nitelendirilen ifadelere   “ Kelime-i Tevhid”  ve “Kelime-i Şehadet” ismi verilir.  Şayet bir kimse bu sözleri kalben söylerse (dil ve kalp) Müslüman olur. Kelime-i Tevhid 1.                “La İlahe illallah. Muhammedun Rasulullah. (Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed, Allah’ın Rasulüdür)”   ifadesi kelime-i tevhid deyince anlaşılan lafızlardır. Bu sözü söylemiş olan kimse  Allah’ın tek ilah olduğunu ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğunu   kabul etmiştir. 2.                İslam dini, tevhid dinidir;   tek olan Allah’a inanç duyma dinidir.   Tevhid ’in zıddı ise şirktir.   Şirk, Allah’ı ortak koşmak manasına gelmektedir.  3.                Müslümanlar şirkten uzak durmalıdırlar ki bunun için   kelime-i tevhid-i sık sık tekrar etmeliler ve hayatlarına tatbik etmelidirler;   Yüce Allah’ın var olduğunu, bir olduğunu ve her şeyin

İBADET VE İNSAN

İBADET VE İNSAN 1.                İmanın Göstergesi İbadet 1-               İnanmak ve tasdik etmek manasına gelen  iman etmek,  Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kadere (hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine) inanmak  manasına gelmektedir.  2-               Teslim olmak manasına gelen   ibadet,  Allah’a kul olmak   demektir. 3-               Kainattaki bütün varlıkların var olma sebebi Allah’tır.   Yani bütün varlıklar, varoluşlarını Allah’a borçludurlar.  O halde onlarda sonsuz bir bağlılıkla Allah’a itaat etmelidirler.  Bu hususta Allah  “Allah’ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah’a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa-sola dönmektedir”  buyurmaktadır.  4-               Dünyada var olan her bir varlığın bir amacı vardır.   Bu hususta Allah  “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık”  buyurmaktadır.  Bu canlılar içerisinde insan da vardır ki onun da dünyada bir görevi vardır.   Allah

KUR'ÂN-I KERİM'İ DOĞRU VE GÜZEL OKUMA: TECVİD (1. VE 2. HAFTA)

KUR'ÂN-I KERİM'İ DOĞRU VE GÜZEL OKUMA: TECVİD  HARFLERİN MAHREÇLERİNİN TELAFFUZU 1- Kur’ân-ı Kerim’in  kendine has usulü ve fonetiği  vardır. Buna uygun olarak okunması için ise  harflerin mahreçlerini tam ve doğru olarak telaffuz etmek  gerekir. Bu yüzden Müslümanlar, Kur’ân da harflerin mahreçleri hususunda ki eğitime önem vermişler ve  tashih-i huruf ismi verilen eğitim yöntemini  geliştirmişlerdir. 2- Tashih-i huruf dersi  fem-i muhsin  ismi verilen kişiden alınmalıdır. 3- Kur'ân harflerinin   mahreç bölgesi üçtür; Dil (diş/damak), Dudak, Boğaz. 4- Mahreç bölgelerinden boğaz,  kendi içerisinde boğazın ağza yakın olan kısmı (çıkan harfleri غ خ), boğazın orta kısmı (çıkan harfleri ح ع) ve boğazın ağza uzak olan kısmı (çıkan harfleri ا ه)  şeklinde 3 bölüme ayrılmaktadır. 5- Mahreç bölgelerinden olan  dudak bölgesinden ise üst ön dişlerin ucu ile alt dudağın içinin ısırılmasıyla ف, dudakların öne toplanmasıyla و, dudakların normal halindeyken kuvvetlice kapanmasıyla ب ve d