İMAM HATİP DERSLERİM
HADİS VE SÜNNETİN ANLAŞILMASINI KONU EDİNEN GELENEKSEL HADİS
İLİMLERİ
1. İslam’ın
doğru anlaşılıp uygulanmasında hadis ve sünnetin önemli bir yeri vardır. Çünkü
hadis ve sünnet dinin ikinci temel kaynağıdır. Bu anlamda hadis ve sünneti doğru anlayabilmek için de bazı hadis
ilimlerini bilmek gerekir.
2. Hadisleri
metin ve sened yönünden inceleyen ilimler vardır. Bu ilimleri bilmek bazı hususlardan dolayı
önemlidir. Bunlar hadislerin, Hz. Peygambere
ait olup olmadığının tespiti ve hadisleri doğru anlaşılması bakımından önem arz eder.
3. Hadis
ilminin iki temel unsuru vardır; Biri, hadislerin
Peygamber Efendimize ait olup olmadığının tespit edilmesi, diğeri ise bu
hadislerin doğru anlaşılıp yorumlanmasıdır. Bu iki unsurun birincisi sened ile ilgili olup rivayet (rivayetü’l-hadis),
ikincisi ise metin ile ilgili olup dirayet
(dirayetü’l-hadis) ilmi adını alır.
4. Rivayetü’l
Hadis ilmi, isnad zincirini araştırarak
hadislerin Peygamberimize ait olup olmadığını tespit eder. Dirayetül’l
Hadis ilmi ise hadislerin metin yönünden doğru
anlaşılmasını sağlamaktır. Dirayetü’l-hadis ilminin başlıca
kaynakları Kur’an, sünnet, siyer ve fıkıh
ilmidir.
5. Hadis
ve sünnetin doğru anlaşılmasını konu edinen geleneksel hadis ilimler Garîbü’l Hadis, Fıkhü’l Hadis, Muhtelifü’l Hadis ve Esbabü
Vürudi’l Hadis olarak 4
grupta toplamak mümkündür.
Fıkhü’l-Hadis
“Fıkıh" kelimesi; sözlükte
anlamak, kavramak, yetkinlik gibi
anlamlara gelir. Fıkhü’l-hadis ise bir hadisi
sadece anlamak değil, onun anlam zenginliğini kavrayıp amacını sezmektir.
Muhtelifü’l-Hadis
Anlam bakımından birbirine zıt gibi görünen hadisleri inceleyen
ilim dalıdır. Bu ilim dalında hadislerde
gerçek çelişkiden değil, sadece görünüşte bir ihtilaftan söz edilebilir.
Örnek:
“Laf taşıyan cennete giremez.”
“Allah’tan başka ilah olmadığına inanarak vefat eden kimse cennete
girer.”
Bu iki hadis ilk bakışta her ne kadar birbiri ile
çelişiyor görünse de aslında aralarında gerçek anlamda bir çelişki yoktur. İki hadisi beraber yorumladığımızda, laf taşıyan kimselerin diğer Müslümanlarla beraber cennete
giremeyecekleri, mutlaka günahlarının cezasını çekecekleri ancak Allah’tan
başka tanrı olmadığına inanıyorlarsa eninde sonunda cennete gireceklerini
anlarız.
NOT:
Ø
Hadislerin
farklı tariklerini bir araya getirerek yorumlama yöntemi “cem-te’lif” olarak
isimlendirilir. Birbiriyle çelişiyor gibi
görünen hadisler bazen Hz. Peygamberin peygamberliğinin farklı zamanlarına ait
uygulamaları anlatıyor olabilir.
Ø
Hükümlerin
zaman içinde değişmesine “nesih” denir. Doğru
anlama yöntemi olarak, nâsih- mensûh ilişkisi de göz önünde bulundurulmalıdır.
Garîbü’l-Hadis
Hadis metinlerinde geçen ve az kullanıldığı için
anlaşılması zor olan kelimeleri açıklayan bir
ilim dalıdır. Bu ilim sayesinde hadislerde
geçen nadir kelimelere ve kavramlara yanlış anlam yüklenmemiş olur. Mesela Arap
Yarımadasının değişik bölgelerinden gelen bedevîler, Resulullah’a İslamiyet’e
dair sorular sorarlardı. Arapçayı edebî
incelikleriyle bilen Peygamber Efendimiz de onlara kendi lehçeleriyle cevap
verirdi. Çünkü Allah Teâlâ
ona az sözle çok anlam ifade etme (cevâmiu’l-kelim) yeteneği ver
Örnek:
“Rikâzda beşte bir vardır.”
Ø
İmâm-ı Âzam Ebu
Hanîfe ve talebeleri “rikâz” kelimesine, hem
harabelerde eski milletlerden kalan define hem de yerde bulunan veya yerden
çıkarılan maden anlamı vermişlerdir.
Ø
Buhâri ve İbn
Hazm gibi âlimler ise, kelimenin anlamını sadece Cahiliye Dönemi'nin definesi ile sınırlı
tutmuşlardır. Kelimeye verilen anlam değişince hadisten hareketle elde edilen
fıkhî sonuçlar da değişmiştir. Demek oluyor ki hadislerin mana ve maksadının
farklı anlaşılmasında ve yorumlanmasında, kelime ve kavramlara yüklenen
anlamların rolü vardır.
Esbâbü Vürûdi’l-Hadis
Hadislerin nerede ne zaman ve ne maksatla söylendiğini
araştıran ilim dalıdır. Hadisin söylenmesine zemin hazırlayan olay ve
durumun, ortam ve şartların bilinmesi hadisin doğru anlaşılmasına yardım eder. Hadisin
sebep ve hikmetinin ne olduğu, örfi, yerel veya evrensel boyut taşıyıp
taşımadığı bu ilim dalında araştırılır.
Örnek:
Adı bilinmeyen bir sahabi Mekke’de yaşamaktaydı. Hicret emri
verilince Medine’ye gitmek isteyen Ümmü Kays adlı bir kadınla evlenmek istedi
ve bu isteğini ona bildirdi. Ümmü Kays da onun
bu isteğini Medine’ye hicret etmesi şartıyla kabul etti. Aslında hicreti düşünmeyen
sahabi, Ümmü Kays ile evlenmek için Medine’ye hicret etti. Bu olayı öğrenen sahabîler
ona Ümmü Kays için hicret eden adam anlamında “Muhâciru Ümm-i Kays” lakabını
verdiler ve onun hicret sevabı kazanıp kazanmadığını konuşmaya başladılar.
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) şu hadis-i şerifiyle konuya açıklık
getirdi: “Ameller, niyetlere göre değer kazanır. Herkes yaptığı işin
karşılığını niyetine göre alır. Kim elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği
bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti hicret ettiği şeye göre
değerlenir.”
Örnek:
Üç sahabi Peygamber Efendimizin evine geldiler ve Müminlerin annesinden Resul-i Ekrem’in ne kadar ibadet ettiğini öğrendiler. Bunu duyunca kendi ibadetlerini azımsadılar ve daha dindar bir hayat yaşamak istediler. Onlardan biri: “Ben bütün gece namaz kılacağım.” dedi. İkincisi “Ben her gün oruç tutacağım.” dedi. Üçüncüsü de “Ben de hiç evlenmeyeceğim.” dedi. Onların bu kararını öğrenen Rasulullah kendilerini şöyle uyardı: “Kim benim sünnetimden; dinde izlediğim hayat tarzından, yol ve yöntemden yüz çevirirse benden değildir.”
Yorumlar
Yorum Gönder